24 Ağustos 2010 Salı

Silah ve propaganda…

Silah ve propaganda…

Reklamlar ve propagandalar insanı aptallaştırma yönünde atılan en önemli silahtır. Propaganda doğumdan başlar, ölüme kadar sürer. Çünkü propaganda üzerine yaşam kurulmuştur. Her şey ama her şeyin bir propagandası vardır.

Okula ilk adım atacaksınız, aileniz propagandaların iz düşümü sonucu oklunu beğenir, o okulda aldığın eğitim seni aptallaştırma üzerinedir, çünkü senin o güne kadar özgür olan hayal dünyanı yok eder ve sistemin çarklarına uygun yeni bir beyin yaratılır. Bu yaratılan beyin, aslında zeki olan seni ortadan kaldırır.

Eğitim, dünyadaki en büyük silahtır ve eğitimin tek tipleştirilmesi süreci tarihi olarak çok yenidir. Bütün ülkenin homojen olmasını savunan ulus devletin propagandası sonucu ve devletin yapılanması sonucu oluşmuştur. Devlete göre tarih ve eğitim!

Devletler, silah üzerine ve düşman üzerine kuruludur. Her devletin düşmanı vardır ve bu düşman ile mücadele vardır. Eğer karşısında devlet yoksa, iç düşman vardır. Tarihe bakın, devlet; ya dış ya da iç düşmandan yıkılmıştır. O yüzden iç düşman korkusu, kardeş katilliğini meşru kılmıştır. En sevdiğin kardeşini iktidar koltuğu yüzünden boğdurmuştur, bu boğma işini de yasal kılmıştır. Ölümü yasal hale getirmek devletin görevidir.

Devlet, her türden silah üretimi ve silah ticaretini kendi denetiminde olmasını ister, tıpkı okulların olduğu gibi.

Silahlanmayı kim/ler teşvik eder? Kim/ler değişik ülkelerde lobi faaliyeti yürütür? Lobi faaliyeti yürütenler, kasalarına ne kadar para götürür? Kim/ler bu işten nemalanıyor ve kimler silahlanmak için meclislerine önerge veriyor? Silah ithalatına/ ihracatına kimler onay vermiştir?

Silahı toptan tüketene devlet denir. Silahı küçük çaplı ve orta ölçekli tüketene terör örgütü denir. Silahı tek tek tüketene ise, bireysel silahlanan denir. Bireysel silahlanmayı bir ülkenin en başındaki teşvik eder, gelen yabancı konuklarına değerine göre silah hediye eder ve silah alır, altın kaplamalıdır!

Silah, ülkeler arasına konuşulan dil gibidir. Silahın vatanı olmaz, sürekli hareket halindedir, ta ki içinden çıkan bir kurşun bir canı alana kadar, ondan sonra mahkeme tutanaklarının ve arşivinin bir parçası olur, dava sonuçlandıktan sonra yok edilir.

Silahı bireysel olarak kullanan kişi ise, devletin eğitim çarkından geçmiş ve aptallaştırılmış bireydir. Bu birey kendisine güvenmez, eksik gördüğü tarafını silahın gücü ile doldurmaya çalışır. Bu eksiklik duygusunun yok edilmesi ve beslenmesi içinde sürekli uyarıcılar yapılır ve beslenilir. Bu uyarıcılar, geleneklerdir, eğitim sistemidir, ülkenin medyasıdır. Buralardan bilinç altına doğru uyarıcalar gönderilir ki, silah tüketimi bir gereklilik olarak kalsın ve tüketilmeye devam edilsin, hatta markalar arası yarışmaya dönüştürülsün. Markalar arası rekabet tüketimi teşvik eder. Bunun için bilgisayar oyunları, oyunlar gibi aktion filimler mükemmel bir propaganda alandır. Gazetelerin 3. sayfası bu yaşamın bir izdüşümüdür. Bu alanlarda uyarılan birey, kendisini güvende hissetmek için silah almak ve bulundurmak zorundadır. Gereği gördüğünde de düşünülmeden kullanacaktır, çünkü camekanda sergilenecek kadar işlevsiz değildir.

Peki, bireysel silahlanmayı ortadan kaldırmak için ne yapmalı? Çünkü bugüne kadar yapılan yürüyüşler, açıklamalar ve propagandaların etkisi olmadığı yaşanan can kayıpları ile bir kere daha ortaya çıkmaktadır ve gün geçtikçe de bu can almalar daha da büyümektedir. Mantık olarak, o halde sorunun temeline inmek ve o temelinde yer alan uyarıcıları ortadan kaldırmak ile mümkün olur ama bu seferde bunun için oluşturulmuş olan tüm propaganda araçların ortadan kalktığını düşünün; ısısızlığın ortasında tek başınıza kaldığınızı hissedersiniz, çünkü bütün tüketim araçları bir anlamda silahın tüketimi üzerine kurulmuş gibidir. Çocuklar için üretilen oyuncaklar, hızlı yemek yediğimiz yerdeki afişlerden, dağıtılan oyuncaklardan bakın, hepsinde silah vardır, silahı çağrıştıran bir şeyler ile karşılaşırsınız. İzlediğiniz ve zevk aldığınız her filimin içinde silah vardır. Sigara gibi mozaikleştirmeye kalkarsanız, o zaman mozaik arası bir iki öpüşme sahnesi görürsünüz, neyse ki sevişmeler hala silahsız oluyor!

Toplumu aptallaştıran ve bizleri bir birimize düşüren çarkın kırılmasından geçiyor bu silahsızlanma mücadelesi... Ülkemizde Umut Vakfı’nın yaptığı çalışma yeterli değildir, senede bir Taksim’de yürüyüş yapmak, birkaç ilan vermek çok yetersizdir, ama en azından bir karşı duruştur, desteklenmesi gereklidir… Yetersizdir, çünkü sorunun özü ile mücadele yoktur...

‘Silahlar yeryüzünden silinsin, bir daha insan eli silaha dokunmasın!’ çağrısı ütopiktir ama bu ütopyayı seslendirmek de yararlıdır, çünkü o durumda aynı zaman dilimi içinde ‘vicdanı retçi’ olursun... Silahların kullanılmasına olanak sağlayan ortamların ortadan kaldırılması için genel bir politik duruşumuz olur. Bir arada yaşamak ve bu yaşamı sürekli hale getirmek için, silahların ortadan kalktığı, hakların bir birini anladığı ve kendisini geliştirdiği bir gül bahçesini savunmak anlamındadır. Silahlar yerine insanın refahı için çalışan bilim insanlarının desteklenmesi olarak algılarım, bu çağrıyı. Daha güzel bir yaşam için, insan eli silaha hiç değmesin, silahların yeri müzelerdeki camekanların arkası olsun…

Hiç yorum yok: