4 Eylül 2010 Cumartesi

Ramazanda öteki olmak…

Ramazanda öteki olmak…

Ramazan ayı ülkemiz için turnusol olmaya devam ediyor, çünkü her Ramazan ayında devletin ve devleti yönetenlerin ne kadar toleranslı ve ne kadar insan sever olduğu ortaya çıkmaktadır.

12 Eylül kırılmasından sonra ramazan ayları, ülkenin tek vücut olması için bir fırsat olarak düşünülmüş ve camilerde, sokaklarda bir propaganda yarışına gidilmiştir. Devletin, sünni mezhebine uygun olarak biçimlenmesi için kullanılmıştır.

Devletin tarihi içinde tek kavramı önemlidir, bu tek kavramı içinde bir çok katliamlar olmuştur, toplu göçler olmuştur. Tek dil, tek din, tek bayrak, tek… tek... tek… her şeye tek doğru bakış açısı içinde bakılmış. Tek tarih, tek ordu, tek eğitim, tek tip insan, tek tip kıyafet, tek tip buzdolabı, tek tip trafik işareti, tek tip yoksulluk… Her şey; tek insan için…

Her ramazan ayı içinde tek tip TV programı hazırlanır ve her sene biraz daha insanın içine işleyecek şekilde verilir. Sahura kalkanların pencerelerine bakılır, ışık yanıyor mu diye, yanmayanın penceresine karpuz kabuğu atılır, davul çalınır, saatler kurulur. Sanki bütün ülkenin insanı oruç tutuyor ve Müslüman’mış gibi. Tek tip toplum gereği kabuk atmak serbest, davul çalmak doğaldır…

Okullarda, işyerlerinde yemek veren yerler, yıllık bakıma alınması genelde ramazan ayına denk getirilir. Ramazan ayında genelde yemek veren yerler tamirdedir, aşçılar ve çalışanları memleketine tatile gider…

Alevi olanların başına her türlü belanın geldiği günlerdir ramazan ayları, çünkü aleviler ne sunidir, ne de Hanefi… Adları konulmamış, ‘sapkın insanlar topluluğudur’ diyanet işleri başkanlığına göre… O yüzden öldürülmeleri vaciptir gereği, ramazan ayında ya dayak yerler, ya da öldürülürler. 12 Eylül sonrası ilk ölüm olayı Van’da gerçekleşti. Oruç tutmayan öğrencilere, 12 Eylül destekli yobazların saldırısı sonucu öldürüldü, bir üniversite öğrencisi.

2010 yılında ise askerde vatani görevini ‘zorunlu olarak’ yapan bir Alevi, oruç tutmadığı yüzünden öldürüldü. Ordu tek tiplerin olduğu ve çıplak olarak görüldüğü yerdir ve orada tek rengin dışında ki renklere hoşgörü yoktur, kendi rengine benzetmek için dil bilmeyene dil öğretilir.

Ramazan ayı, devletin resmi dinin ne kadar hoşgörülü olduğunu çıplak olarak sergilendiği günlerdir. Sokaklara çadırlar kurulur, bu sene sokaklara çadır yerine masalar kuruldu. Sokak iftarları parti bayrakları altında yollar kapatıldı, sokaklar boşaltıldı. Stadyumlara, resmi geçit yapılan yerlere dünya rekoru kırılacak şekilde iftar softaları kurulup ülkenin başbakanı nutuk attı.

Bir savcı otobüs durağında sigara içtiği için dövüldü, dövenler çıktıkları mahkemeden serbest kaldı. ‘Savcı tahrik etmiştir, oruç başına vuran dövmüştür!’ diye yargı hemen kafamda oluştu, ne kadar doğru bilemem ama doğal karşılanır oldu bu olaylar…

Beş vakit namaz kılan bir polis amiri, her şeyi kendisi ile başlattığını ilan eden bir kitap yazdı. Bütün başarıların altında, kendi imzası olduğunu söylemektedir, kitabında. 12 Eylül darbesi yapanlar benim kadar başarılı değillerdi der gibidir. Askerleri küçümser, onlar kaba ile iş yaptı, biz teknoloji ile iş yaptık der gibidir. Kitabını yayınlamadan önce, suçladığı kesimden izin alır ve yayınlar. Ona göre nasıl bir devlet özlendiği anlatılır, bugünkünden farklı değildir.

Ramazan ayı boyunca yaşananlar gerçektir, ölümler ve dövmelerde… Tek tipe özlem, tek tip yaratmak için, öteki olanı yok etmek için bir fırsattır ve o fırsat her türlü devlet olanakları kullanılarak 30 yıldır uygulanmaktadır. Van’da öğrenciyi öldüren, o günlerde iktidarın yandaşıyken, bugün iktidardadır. 12 Eylül hedeflediği amacına ulaşmıştır. Ramazan ayı, 12 Eylül başarısının tüm yurtta ve ekranlar aracılığı ile zafer kutlaması gibidir.

Hiç yorum yok: