20 Mart 2011 Pazar

Gökyüzüne baktı…

Gökyüzüne baktı…

Henüz akşam olmamıştı, güneş yeryüzünü aydınlatıyordu. Güneşin yeryüzün terk ederken ufukta kızıllığın anlamı derdi babası, yarın havanın güzel olacağını muştular. O sokakta çocuklar arkadaşları ile oynamaya dünkü gibi devam ediyordu. Sokaklar dar ve komşuların kapıları hep açıktır. Susayan bir çocuk, istediği kapıdan girip suyunu içer ve çıkardı. Güven, yaşadıkları mahallede doğal bir şeydi, kapılarda büyük büyük anahtarlar yoktu.
Gökyüzü dünkü gibi yine ufuğu kızıla boyamıştı, tarın hava güzel olacak ve sokakta arkadaşları ile oynayacaktı.
Babası ve annesi endişe içindeydi, sokaklarda bir şeyler oluyordu ama anlamıyordu, o arkadaşları ile kırık kiremit parçalarını üst üste koyup, top ile onu devirmeye çalışıyorlardı. Oyun onlar için hayat demekti ve çevrede olanlar onların dışındaydı. Bir şeyler oluyordu ama onlar için olanlar, sadece oyunun bir parçasıydı.
Doğduğunda bugün iktidar olanı görmüştü, varlıkları ve devletlerinin sahibi hep aynı kişiydi. Onun İtalya gezisi ülke içinde selamlanmıştı, ulusal kahraman bir direnişçiyi yakasına takarak gitmesi babasının gururunu okşamıştı. Babası şükür demişti, “başı dik ve onurlu bir devlette yaşadığım için”…
Bağımsız olmadan önce oralar Osmanlı topraklarıydı, Osmanlı topraklarını kaybederken Libya bağımsızlık savaşını başlatmıştı, İtalyan’lara karşı. Ömer Muhtar idam edilmişti ama onun ateşi yanıyordu. İtalyan’lar tarihte bir ilki gerçekleştirmişlerdi, havdan saldırmışlardı. Karadan saldırdı bekleyen Osmanlılar, havadan gelen saldırı karşısında yenilmişti. Haksız bir savaş sürüyordu ve bu savaşı o dönemin teknoloji sahibi ülke kazanmıştı, zulüm yapmıştı, baskı uygulamışlardı. Sonra işgalci ülkeler değişti ve 1951 yılında Birleşmiş Milletler kararı ile bağımsız devlet olmuştu. Libya ilkler ülkesi olmuştu. İlk hava saldırısını bu topraklar görmüştü, ilk olarak bir karar üzerine bağımsız olan devletti. Monarşi kurulmuştu ama o monarşi bir darbe ile yok olmuştu ve darbe yapan bugüne kadar iktidarda kalmayı başarmıştı. Berberilerin ülkesi anlamına gelen Libya, yeni bir dönemece giriyordu, fakat gün, dün gibi kızıla boyanarak batıyordu. Denizden meltem esiyordu, güneyden gelen çöl havası deniz havası ile buluşuyordu. Çocuklar her zamanki gibi sokaklarda oyunlarını oynamaya devam ediyordu.
Gökyüzünde gürültüler duyuldu. Son günlerde gökyüzünde metal ölüm canavarları uçuyordu. Ölüm yukarıdan geliyordu. Alışmışlardı, evlerini sallayarak geçen uçakların gürültüsüne. Oyunlarını bozmadılar çocuklar. Bozmaları için de gerekçeleri yoktu, oyun her çocuğun hakkıydı.
İtalyan televizyonu açık olur bir çok evde, sesler açılmış, gelen haberler dinleniyordu. Paris toplantısı ve alınan karar. Kararın hemen arkasından Libya üzerinde duyulan uçak gürültüleri. Patlayan bombalar, sirenler. Sokaklar artık güvenli değildi, telaş içinde koşturan insanların sokakları teslim aldığı andı, telaşın yerini korkuya bırakmıştı, ilk bomba şehirlerinin üzerine patladığında. Bomba geliyordu gökyüzünden. Keskin bir ses ve büyük bir gürültü. Yeryüzü sallanıyordu, her patlama sonunda. Üst üste yığdıkları kiremit parçaları sokağın ortasında öyle kalmış, her gürültüde etrafa yayılmaya devam ediyordu. O kiremidin olduğu sokağa bir bomba düşmüştü, ne çocuk kalmıştı, ne ev. Yangın başlamıştı dumanların arasında. Fakir hayatları şimdi daha bir parçalanıyordu. Sokakta oynayan çocukların kaçı bu saldırıda toprağa düşmüştü, kaçı anasının kucağına saklanmıştı? Ne önemi vardı artık onların adı yoktu, yaralı ve ölüler arasında birer rakama dönüşmüştü. İlk saldırıda 48 kişi öldü, 150 kişi yaralı. Adlarını ve hayallerini bilen var mı bu rakamların içindeki insanların?
Savaş başladı, yakında işgal başlar…
Çocukluğunu yaşamak isteyenler, birer savaş parçası konuma dönüştürüldü. Savaş toprakları kan ile sulanması anlamına gelir ve insanlık tarihi içinde hep savaş var olup geldi ama savaşın galipleri ve zafer kazananları bugün neredeler, ne yapıyorlar? Savaş sorunları çözmüyor, erteliyor. Savaş geleceği çalar, yarını yok eder…
Savaşın olduğu yerde kimsenin aklına gökyüzünün güneş batarken bıraktığı kızıllığa bakmak gelmiyor. Onlar havadan gelecek ölümü çaresizlik içinde bekler konumdalar. Ekranlar açık, radyolar ellerinde, son gelişmeleri endişe içinde izlemeye çalışıyorlar. Gökyüzü kızıla boyandı, yeryüzünü kan ile suladılar.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: