23 Ağustos 2011 Salı

Akıl verenler genelde kapı kulludur!


Akıl verenler genelde kapı kulludur!
Bazı kavramlara göreceli özellik verenler, günümüzde de konuşmaya ve akıl vermeye devam ediyor. Göreceli kavramlar üzerine söz söylemek çok kolaydır, çünkü ona göre her zaman savunma mekanizması da vardır. Kişinin ne anlattığı tam olarak bilinmez ama dinleyen ya da okuyan kendisine göre yorum yapar. Bu yorumlar yazının ya da sözün yeniden üretilmesi anlamına gelir. Sözü söyleyen ya da yazanın amacı ortada yoktur, ne anlaşıldığı ortadadır. Anlayanın duruş noktasına göre anlam değişir.
Sol kavramı da bu insanların (acaba insan demek doğru bilmiyorum, başka şey bulmak gerek bu kelimenin yerine, her konuşan ve düşündüğünü sanan insan mı oluyor, kapı kullarına ne denmeli? Çünkü kapı kulu efendisinin sözünü söyler, onun niyetini hayata geçirmek için kendisini parçalayan şeydir. Kapı kulu benim evimde bir köpek vardı, onun izni olmadan kimse evin kapısını dahi çalamazdı.) dilinde göreceli olan kavramlardan biridir. Kapı kullarına unvan bol bol dağıtılır, bu unvanlar kapı kulları arasında derecelendirmedir. En iyi olana profesör bile denebilinir, denmiyor diyemem açıkçası. Kapitalistin kollarında para kazanmak için kurulmuş bir üniversitede öğrencilerine ders verirken, tarih bilgisi de kuşkuyla karşıladığım (ülkemizde tarih üzerine yazan ve konuşan tüm akademik unvanları hep kuşku ile karşılamışımdır. Akademi dünyamızın evrensel bilim dünyasına yapmış olduğu katkı, futbolun katkısı kadar bile olmadığını söylesem çok mu küçük görmüş olurum acaba?) kendi gerçekliğim için de hep olağan gelmiştir.
Tarih bilgisi tartışmalı ve tarihe bakışı ve tarih yazıcılığı taraf olan birinin kavramları kullanırken ve kavramları yorumlarken de kolajladığını düşünürüm. Kurgular sadece kafa karıştırmaktan, zamanın doğruları içinde oynaktan başka şey ifade etmez.
Sol bunların kolajları içinde göreceli kavramlardan biri olduğunu yukarıda belirtmiştim, nasıl oluyor da sol kavramı göreceli olur diye kafanızda soru oluşmuştur. Zaman kavramı ile oynarsanız kavramın nasıl göreceli ve anlam kayması taşıdığına şahit olabilirsiniz. Fransız devrimi sırasında J.J. Rousseau dönemine göre sol olarak kabul edilmiş, onun Toplum Sözleşmesi eseri bir dönem sol akımlar için vazgeçilmez kaynak olma özelliğini göstermiştir. Fakat bugün aynı esere baktığımızda sol diyebilir miyiz? Aynı şekilde yaşan çağımızdan örnekler verelim; İran elimizdeki en güzel laboratuvar özelliğini gösterir. İran devriminde İslamcıların darbesi öncesi ve sonrası solun tanımlarına bir bakalım isterseniz. İran’ın en büyük sol partisi olan İran Komünist Partisi (TUDEH), devrim için ittifak kurduğu İslamcılar tarafından “darbe” ile yok edildi. TUDEH parti önderlerinin ve kadrolarının önemli kesimi idam sehpalarında, vinçlerde asılarak öldürülmüştür. TUDEH İran sol hareketiydi, sol olarak o dönemde Sovyetler Birliğinin politikasının kayıtsız şartsız “doğru” olduğunu düşünüyordu. Zamanına göre bizim ülkemizden de bakıldığında sol olarak algılanırdı. TUDEH’i yok eden İran İslamcıları, devrim sonrasında devletin adını ve rejimini de “idamlar” ile ilan etmişlerdir. TUDEH artık yoktur, İran öznelinde sol biçim değiştirmiştir. Devlet rejimi içinde sol bugünlerde liberal ve reform isteyen İslamcılar olmuştur. TUDEH ve komünist düşünce artık ülke toprakları içinde hayat şansı bulamazken, sol İslamcı olan bir görüştür. Ve İran’da solun İslam ile barışması ve İslamcıları hoş görmesi gibi kavram tartışılmaz bir boyuttadır.
Ülkemiz içinde “kendisine göre” solu İslam ile barıştırmaya ve ortak hareket etmesini salık vermektedir. Geçmişte sol ve solcuların adreslerini dergi ve gazete sayfalarında yayınlayarak kime hizmet ettikleri unutulmayan bu görüş sahiplerinin yeni misyonu; “İslamcı gömleğini sol üzerine giydirmek” olarak biçmiş gibi. Bu sayede solu kitleselleştirme derdinde olduklarını düşünebilirsiniz, fakat sanki birisi ona o görevi vermiş gibidir. Profesyonel bir çalışandır, görevini layıkı ile yerine getirmeye çalışmaktadır, görevini yapıyor diyebilirsiniz. Ben de haklısınız derim, neden onu anlatıyorum ki!
Bazı insanlar para karşılığında yapar, bazıları gönüllü yapar. Para karşılığında işini yapana profesyonel denir, gönüllü yapana ve bir başkasının çıkarı ve ideolojisini hayata geçirene ise eskilerin deyimi ile “kapı kulu” denir. Kapı kulları para karşılığında değil, gönüllü olarak efendisinin kapısını bekler, efendisi adına konuşur ve işini ve niyetlerini hayata geçirmeye çalışır. Ülkemiz içinde birilerine akıl verenler işte bunlar olmaktadır.
Sol, onların aklına ihtiyacı varmış gibi akıl vermeyi hiç eksik etmezler, kapı kulluğu yaptığı kapıdan kovulma ve atılma tehlikesini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.
Bugün gönüllü olarak yazdıkları sayfalar, İslam sermeyenin gölgesi altında çıkmaktadır. İslami sermeyenin desteklediği sayfalardan sola akıl verirken, kime veya kimlere hizmet ettikleri ortadadır.
Ülkemizde sol, İran solu gibi değildir, sol durduğu yeri ve mücadele alanını kapı kullarından öğrenecek konumda değildir. Sol tarihin birikiminde ders alan, ona göre biçimlenmeye devam etmektedir. Solun üzerinden 12 Eylül faşist askeri darbesi yanında, dünyada gelişen değişimlerde geçmiştir. İnandırıcılığını “kitlesel anlamda” kaybetmiş gibi gözükmesine rağmen, sol varlığını koruduğu için iktidar erki hala soldan çok korkmaktadır. Korkunun en basit göstergesi, bugün sola akıl vermeye çalışan kesimdir. Eskiden kendilerine “sol” diyen ama solcuların adreslerini gazete sayfalarında yayınlayan “vatansever” çevrenin içinde kapı kullarının İslam sermeyenin reklamlarının yayınladığı sayfalardan görüşlerini sergilemeleri şaşırtıcı değildir ve onlar geçmişte olduğu gibi, zemin değiştirmiş olmalarına rağmen yeni sahiplerinin kapıları önünde “kapı kulluğu” görevlerini profesyonelce ya da gönüllü olarak yapmaya devam ediyorlar.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: