21 Ağustos 2011 Pazar

Savaş kelimesini zihnimizden silmeliyiz!



Savaş kelimesini zihnimizden silmeliyiz!
Savaş çığlıkları, aslında politikasızlığın ilanından başka bir şey değildir. Politik çözümler bir taraf için tıkandığında, “güçlüyüm, o halde vururum!” iç konuşmasının dışa yansımasından başka bir anlam ifade etmez. Savaşı çoğu zaman güçlü olduğuna inan taraf ilan eder, öteki taraf ise savunma düşer ama güç ve güçlü kavramı görecelidir, savaşta kimin güçlü ve güçsüz olduğunu, tarih; savaşın sonunda yazacaktır.
Savaş ilan edenler genellikle tarih içinde yenilmişlerdir. Savaş çığlığı atıp yeryüzünü kan gölüne döndürenler, genellikle kendi kanlarını dökmezler, kendilerinin kapı kulu olarak gördüklerini, yasal ve ahlaki olarak uydurdukları kurallar içinde olaylardan hiç haberi olmayan insanların kanları üzerine güç gösterisi yaparlar ve onların kanları üzerine tarihi yazarlar.
Savaş, masa başında ve kendi kanı dökülmeyecek olanlar tarafından çıkarılır, çünkü artık cephe yoktur, cephe önünde askerlerine önder olacak ne padişah ne de kral mevcuttur, çünkü meydan savaşı modern savaş tekniklerinin ilerlemesi ile yok olmuştur. Savaş, liderlerin savaş alanını terk etmesi ile daha kolay ve daha kanlı olarak yapıldığı zaman dilimi kapitalizm çağı içinde olmuştur. Savaş ilan edenlerin ellerine kan bulaşmaz ama kanların tüm sorumluluğu onların üzerinedir, eğer zafer ile çıkarlarsa ellerine kan bulaşmamış ama tarih içinde ellerindeki kandan kurtulmayan “kahraman” oluverirler. Kahramanların devri geçer geçmez ise, onları kahraman değil, katil olarak anımsar gelecek kuşaklar.
Tarih, modern zamanlarda savaş meydanında vuruşanları kahraman olarak kayıt etmez, tarih masa başında plan yapan ve planlarını uygulatanları kahraman yapar.
Riski en az olan şey günümüzde savaş ilan etmektir, eğer kendisine ve gücüne güveniyorsa. Cepheler üzerine politika yürütenler, ister istemez sıcak bir savaşın içinde figür olurlar. Savaş çığlıkları ancak ve ancak cepheler üzerine politika yapanların döneminde en üst seviyeye çıkar.
Paranın akış yönü ve enerjinin kontrol edilebilir olması için, tüm kaynakları kendi denetiminde olmasını isteyen dünya imparatoru olduğuna inanan devletler ve onların başkanları, kralları, imparatorları ve Sezarları savaşın balatsını ellerinden bırakmazlar. Yaptıkları hataları başkaları kanları ile öderler. Onlar hatalarını başkalarına ödeten, başkalarının kanları üzerine tarih yazan birer kan emici konumunda olanlardır.
Günümüzde para için, kapitalin yeniden biçimlendirilmesi için; savaşın, sıcak çatışmanın ve cephelerin yaratmış olduğu olanakları en iyi değerlendirenlerdir. Erki elinde bulunduranlar bilirler ki, kapitali elinde bulunduranlar en güçlü olandır ve eline kan bulaşmazsa da ellere kan bulaştırmaktan çekinmeyenlerdir.
Global politika ve nimetlerinden yararlanmak isteyenler, global olarak yürütülen savaşta taraftır. Güçlü olduğuna inan tarafın yanında, güçsüz olarak gördüğüne karşı kahramanlık yapanlar, yanlış kararlar almakta hiç tereddüt etmezler, çünkü onların bakış açısı güçlünün politikasına paralel olmak zorundadır, kendi ülke ve gerçekliğini göz ardı etmekte sakınca görmezler.
Bugün yaşanan savaş çığlıkları bu güçsüzlüğün bir yansımasıdır. “Bıçak kemiğe dayandı” söylemleri, politikasızlığın, hedefsizliğin, kararsızlığın, çaresizliğin bir yansımasından başka şey değildir. Bu çaresizlik, politikasızlık ise başkalarının kanları üzerine kahramanlık yapmaktan başka anlama gelmez.
Savaş, sorunları çözmez, sorunların çözümünü bir süreliğine ertelemekten başka bir anlama gelmediğini tarih sayfalarına bakarak görebiliriz. Ülkemiz öznel durumunda savaş; ne Kürt sorunu, ne de Alevi sorunu çözmedi, çözemedi. Binlerce yıldır uygulanan görmezden gelme, asimilasyon ve açık savaş yöntemleri sorunları ortadan kaldırmadığı gibi daha da karmaşıklaştırmaktan ve halklar arası, inançlar arası güvensizliği, düşmanlığı geliştirmekten başka şey ifade etmemiştir.
Bir arada yaşamak için, savaş kelimesini ve savaş çığlıklarını ortadan kaldırmak gereklidir. Bir arada yaşamak en zayıf ile güçlü olduğundan inanılanın eşit düzeyde, güçsüz yönünde pozitif ayrımcılığın yapıldığı yasal düzenlemelerin yapıldığı bir anlayışın hakim olmasından geçer. Güçlü ile güçsüz, çoğunluk ile azınlık yasalar nezdinde eşit anlamda düzenleme getirildiğinde, o ülke topraklarında barış kendisini korkmadan ifade eder ve bir arada yaşama kültürü geliştirilebilinir. Bir arada yaşamak için savaş çığlığı atanların güçlerini ellerinden alacak politikalar geliştirilmelidir. Ancak o zaman savaş çığlıkları atılmaz. Bugün savaş çığlığı atanlar, bıçak kemiğe dayandı açıklaması yapanlar, ellerine geçirdikleri gücün dışa yansımasıdır. Güç kendilerine güveni getirir, fakat bu kendine aşırı güven yenilginin ve haklar arası uzun yıllar sürecek olan düşmanlığın tohumlarını ekmekten başka şeye hizmet etmez. Bizler ve çocuklarımızın çağdaş ve halkların, inançların bir arada yaşadığı bir ülkede, boyunlarının bükük olmadan yaşaması için; savaşa ve savaş çığlıklarına hayır demeliyiz.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: