28 Mayıs 2012 Pazartesi

Ortadoğu’ya doğru yaklaşırken…


Ortadoğu’ya doğru yaklaşırken…
Ortadoğu ülkesi bataklığında yaşanması muhtemel olaylar çevre ülkelerde yaşanıyor ve yaşanmaya da devam edilecek, çünkü Ortadoğu için biçilen rol yaşananlara uygun şekildedir. Orada yaşayanlar bu biçilen kaderi bilinçsiz bir şekilde yaşamak zorundadır, çünkü onlar özgür dünyanın yaşadıklarını ancak ekranlara yansıyan ışık süzmesi kadar bilebilmekteler.
Ortadoğu kan ile tarihini ve geleceğini yazıyor, kan Ortadoğu ülkelerinin günlük olarak solumak zorunda olduğu bir koku konumundadır, kanın kokusu sokakları, meydanları ve pusuya yatmış bir geçitte sürekli kokmakta ve çevreye yayılmaya devam ediyor.
Ortadoğu’dan uzaklaşmamız tarihimiz içinde çok yenidir, aynı alana hızla yakınlaşmaktayız son yıllar içinde. Ortadoğu ülkeleri gibi gözükmeye başladık uzaktan bakan biri için. İçinde yaşadığımız ülkenin nasıl göründüğünü uzaklaşmadığımız sürece pek farkına varamıyoruz, sanki batıya aitmişiz gibi davranmaya, batının normlarının ülkemiz içinde olması gerektiğini düşünmeye devam ediyoruz, fakat yaşadığımız son otuz yıl içinde batıdan çok uzakta, ılımlı İslam politikasının sonuçlarını yaşar konumuna geldik. Suriye konusunda iktidarın tutumu, tipik Ortadoğu ülkesinin liderlerinin tepkisi olduğunu düşünemiyoruz, bize iktidar erkinin kafasının karışık, yeni Osmanlı rüyaları görüyor hezeyanı içinde olayları yorumlamaya çalışıyoruz. Aslında bizler coğrafyamızın büyük parçasına uygun bir tercihin içinde yaşadığımızın pek farkında değiliz. İktidarın niyetleri ve amaçlarını yorumlamaya çalışırken, aslında hangi iktidar gelirse gelsin tercihleri bizlerin belirlemediği, Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olduğu gözden kaçırıyoruz. O projeye uygun bir iktidarı yaratanlar, onun zeminin çok önceden hazırlamışlardı, bizler yavaş yavaş o hazırlanan zemine uyum sağladık…
Ortadoğu ülkelerinde kalabalık alanlar ve caddeler; suikast ve toplumu çatışma ortamına çekmek isteyenlerin iştahını kabartır, beklenmedik bir anda bir patlama ile ülke kan gölüne dönmesi içten bile değildir. Bunun en tipik örneğini Lübnan iç savaşında yaşadık, onu izleyen yıllar içinde Irak, Suriye, Mısır gibi ülkelerde yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor.
İstiklal caddesi ve benzerleri her gün milyonlarca, yüz binlerce insanın aynı anda bir cadde üzerinde olduğu unutulmamalıdır. Tipik Ortadoğu ülkesi konumuna doğru hızlı adımlar attığımız günlerde en dikkat edilmesi gereken yerler olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Fakat ne kadar dikkat edersek edelim orada yaşanacak her hangi bir patlama ülkenin geleceğini kan ile yazmak isteyenlerin ekmeğini kana bulaması anlamına gelir ve kan ile beslenenler bu iştah açıcı yerden beslenmek isteyeceklerdir.
İstiklal Caddesi ve çevresinde güvenlik için her türlü denetim aracı kullanılıyor olması olumsuz bir şeyler olmayacağı anlamına gelemez, çünkü magazin programlarında bolca karşılaştığımız tinerci veya çiçek satan ama kendisini denetimli şekilde kullanamayan çiçekçinin mizansende olsa ünlü birine saldırması bu güvenlik açığını ortaya koymaktadır. Unutulmamalıdır ki bizler batı gibi gözüken ama tipik Ortadoğu ülkesi gibi olmak üzere olan bir ülke konumundayız, çünkü ülkenin geleceği 12 Eylül 1980 yılı ile çizilmiş ve bu geleceğe uygun şekilde yapılanmaya devam ediyoruz.
Bir caddenin ve benzerlerinin gün geçtikçe kalabalıklaşması ve bir merkez çekim gücü arttığı sürece korkum gün geçtikçe artmaktadır. Bir merkezin bir şehri çekmesi ve orada milyonlarca insanın bir caddede amaçsızca dolanması Victor Hugo’nun şu sözünü çağrıştırıyor; “Kalabalıklar her zaman tehlikelidir. İçinde ruhlarını ucuza satan alçaklar barındırır.”
Umarım ben yanılırım ve hiçbir şekilde kan havasını solumayız…
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: