Ortadoğu’ya
doğru yaklaşırken…
Ortadoğu
ülkesi bataklığında yaşanması muhtemel olaylar çevre ülkelerde yaşanıyor ve
yaşanmaya da devam edilecek, çünkü Ortadoğu için biçilen rol yaşananlara uygun
şekildedir. Orada yaşayanlar bu biçilen kaderi bilinçsiz bir şekilde yaşamak
zorundadır, çünkü onlar özgür dünyanın yaşadıklarını ancak ekranlara yansıyan
ışık süzmesi kadar bilebilmekteler.
Ortadoğu
kan ile tarihini ve geleceğini yazıyor, kan Ortadoğu ülkelerinin günlük olarak
solumak zorunda olduğu bir koku konumundadır, kanın kokusu sokakları,
meydanları ve pusuya yatmış bir geçitte sürekli kokmakta ve çevreye yayılmaya
devam ediyor.
Ortadoğu’dan
uzaklaşmamız tarihimiz içinde çok yenidir, aynı alana hızla yakınlaşmaktayız
son yıllar içinde. Ortadoğu ülkeleri gibi gözükmeye başladık uzaktan bakan biri
için. İçinde yaşadığımız ülkenin nasıl göründüğünü uzaklaşmadığımız sürece pek
farkına varamıyoruz, sanki batıya aitmişiz gibi davranmaya, batının normlarının
ülkemiz içinde olması gerektiğini düşünmeye devam ediyoruz, fakat yaşadığımız
son otuz yıl içinde batıdan çok uzakta, ılımlı İslam politikasının sonuçlarını
yaşar konumuna geldik. Suriye konusunda iktidarın tutumu, tipik Ortadoğu ülkesinin
liderlerinin tepkisi olduğunu düşünemiyoruz, bize iktidar erkinin kafasının
karışık, yeni Osmanlı rüyaları görüyor hezeyanı içinde olayları yorumlamaya
çalışıyoruz. Aslında bizler coğrafyamızın büyük parçasına uygun bir tercihin
içinde yaşadığımızın pek farkında değiliz. İktidarın niyetleri ve amaçlarını
yorumlamaya çalışırken, aslında hangi iktidar gelirse gelsin tercihleri
bizlerin belirlemediği, Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olduğu gözden
kaçırıyoruz. O projeye uygun bir iktidarı yaratanlar, onun zeminin çok önceden
hazırlamışlardı, bizler yavaş yavaş o hazırlanan zemine uyum sağladık…
Ortadoğu
ülkelerinde kalabalık alanlar ve caddeler; suikast ve toplumu çatışma ortamına
çekmek isteyenlerin iştahını kabartır, beklenmedik bir anda bir patlama ile
ülke kan gölüne dönmesi içten bile değildir. Bunun en tipik örneğini Lübnan iç savaşında
yaşadık, onu izleyen yıllar içinde Irak, Suriye, Mısır gibi ülkelerde yaşandı,
yaşanmaya da devam ediyor.
İstiklal
caddesi ve benzerleri her gün milyonlarca, yüz binlerce insanın aynı anda bir
cadde üzerinde olduğu unutulmamalıdır. Tipik Ortadoğu ülkesi konumuna doğru
hızlı adımlar attığımız günlerde en dikkat edilmesi gereken yerler olduğu
gerçeği ile karşı karşıyayız. Fakat ne kadar dikkat edersek edelim orada
yaşanacak her hangi bir patlama ülkenin geleceğini kan ile yazmak isteyenlerin
ekmeğini kana bulaması anlamına gelir ve kan ile beslenenler bu iştah açıcı
yerden beslenmek isteyeceklerdir.
İstiklal
Caddesi ve çevresinde güvenlik için her türlü denetim aracı kullanılıyor olması
olumsuz bir şeyler olmayacağı anlamına gelemez, çünkü magazin programlarında
bolca karşılaştığımız tinerci veya çiçek satan ama kendisini denetimli şekilde
kullanamayan çiçekçinin mizansende olsa ünlü birine saldırması bu güvenlik
açığını ortaya koymaktadır. Unutulmamalıdır ki bizler batı gibi gözüken ama
tipik Ortadoğu ülkesi gibi olmak üzere olan bir ülke konumundayız, çünkü
ülkenin geleceği 12 Eylül 1980 yılı ile çizilmiş ve bu geleceğe uygun şekilde
yapılanmaya devam ediyoruz.
Bir
caddenin ve benzerlerinin gün geçtikçe kalabalıklaşması ve bir merkez çekim
gücü arttığı sürece korkum gün geçtikçe artmaktadır. Bir merkezin bir şehri
çekmesi ve orada milyonlarca insanın bir caddede amaçsızca dolanması Victor
Hugo’nun şu sözünü çağrıştırıyor; “Kalabalıklar
her zaman tehlikelidir. İçinde ruhlarını ucuza satan alçaklar barındırır.”
Umarım ben yanılırım ve hiçbir şekilde kan havasını solumayız…
Umarım ben yanılırım ve hiçbir şekilde kan havasını solumayız…
İsmail
Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder