24 Mart 2008 Pazartesi

İşçinin adı yok!

İşçinin adı yok!

Dünyanın her hangi bir yerinde çalışan bir işçi sabah erkenden kalkar ve işinin yolunu tutar. Henüz evde çocukları uyurken yola çıkar ki, akşama çocukları aç kalmasın bir sıcak yemek yiyesin diyedir bu kadar eziyete katlanması.

Herhangi bir yerde herhangi bir işçidir, isimi yoktur, o sadece işçi olarak anılır. Gittiği fabrika ne iş yapar pek düşünmez, o kendisine verilen görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Fabrikada iş bulduğu için şanslıdır, gerçi şimdi işsizler ve yabancı işçiler yüzünden işini kaybetme korkusu vardır. Şanslıdır, bugün çalışmaktadır. İşsizlik bu kadar artmasaydı, 35 saat eylemlerine hala katılırdı, fakat işsizliğin artması ile birlikte sendika bırak 35 saat çalışma teklifini, 45 saat teklifine sıcak baktığını gördü, yeter ki fabrikası kapanmasın. Fabrika kapanmaması için işçi her türlü özveriyi gösterecekti, sendika başkanları kendi hakkını savunuyordu ve onlardan daha iyi mi bilecekti. Gerçi daha çok çalışıyor ama aynı maaşı alıyordu. Bu arada ülkede develasyon olmuş, enflasyon olmuş farkında değildi ama her gün çocukları için aldığı süt pahalanmıştı. Eskiden daha az paraya aldığı sütü şimdi daha pahalıya alıyordu. Eskiden daha rahat ay sonunu getiriyordu, şimdi daha çok zorlanıyordu, gerçi çocuklar durmadan yeni teknoloji ürünü aletler istiyordu. Cep telefonu senede bir değiştiriyordu, çünkü durmadan yeni fonksiyonlar geliyordu ve çocukları istiyordu, ne yapsın çocuk arkadaşı alınca ona almamak olmazdı. Babalarda düşünmezdi ya, alırdı çocuklarına, en iyi şartlarda yetişmesi için çocuğunun. Kendisinin yaşadığı zorluğu çocuğu yaşamasın istiyordu. Çocukların ihtiyacı bütçeyi zorluyordu.

Dünyanın her hangi bir yerinde savaş oluyormuş, onları hep televizyondan izliyordu, neden insanların birbirini boğazladığını anlamıyordu. Neyse ki, kendi ülkesinde veya oturduğu şehirde bu tip cinayetler işlenmiyordu. Savaşlar, doğal afetler hep televizyonların vazgeçilmez konularıydı. Deprem korkusu duyanlardan da haberi yoktu, onun için en önemli korku işsiz kalmak korkusuydu. İşsiz kalırsa ne yapacaktı, kendi alanında hemen iş bulabilir miydi, üstelik bu kadar işsizin olduğu bir ülkede. Yaşı da ilerlemişti, işverenler şimdi gençleri daha çok tercih ediyordu. İşten bir çıkarsa ömür boyu işsiz kalma tehlikesi yaşıyordu. Ne olursa olsun, ne gerekiyorsa bütün özverileri vererek işinde kalmalıydı. Fabrikası kapanmaması için tok karnına bile çalışmaya razıydı. Akşama çocukları sıcak aş bekliyordu. Sabah erkenden kalkıyor, ayakları onu iş yerine yatağa çekse de gitmek zorundaydı. İş daha da ağırlaşmıştı, iki kişinin yapacağı işi tek başına yapıyordu, işvereni için daha çok verimli olmak zorundaydı, yeter ki işini kaybetmesin. Bütün katlandığı zorluklar çocukları içindi. Eşi de çalışıyordu, şanslıydı. Eşi ve kendi geliri yatırım yapabilecek olanak tanıyordu. Bankaya borçlanarak bir ev almıştı. Evin taksitleri ve ihtiyaçlar ile iki maaş ancak karşılıyordu, en büyük gideri ise çocukların okul gideri alıyordu, okullarda da ihtiyaç hiç bitmez. Yeter ki çocuğu iyi eğitim alsın ve kendi konumundan daha yukarıda olsun. Okumak zorunda, işçi olmamak için. Her şey çocuklar için…

İşçinin adı yoktu, işçi olarak anılıyordu. Annesi ve babası ona bir isim takmışlardı ama unutmuştu yıllardır kullanmaya kullanmaya. Eşi de ona sevgilim, hayatım diye hitap ediyordu, o bile eşinin ismini anımsamıyordu. İsimin ne önemi vardı, önemli olan çocuklara götüreceği ekmek…

İşçi her sabah fabrikaya gider, orada bandın başında çalışır. Ne ürettiğini bilir ama ürettiği ürünün hangi parçasını ürettiğini bilmez. İş zordu, dikkat etmesi gereken işti. Her şeyi göze almıştı, hatta sağlığını bile önemsemiyordu, yeter ki çocuklarına sıcak ekmek ve borçlarını zamanında ödesin. Eğer ödeyemezse bu kadar gösterdiği özveri boşa gidecekti, onun tek bir amacı vardı, çocuklarının geleceği.

İşçi fabrika girişinde fabrikanın ismini okuyordu her gün. Silah üretimi yapan bir fabrikada çalışıyordu, bütün düşüncesi çocuklarıydı. Dünyada değişik yerlerde çatışma olduğunu haberlerde izlerdi ama kendi yaptığının oralarda kullanıp kullanılmadığını bilemezdi. O alın teri ile ekmeğini kazanıyordu, o işlenen cinayetlerden sorumlu değildi, o masumdu ve sadece ekmeğini kazanıyordu, çocuklarının geleceği için…

Hiç yorum yok: