25 Temmuz 2008 Cuma

Cellatlarda ödüllendirilir!

Cellatlarda ödüllendirilir!

Tarihin dehlizlerinde gezerken dedikodular ile karşılaşmamak olmaz. Tarihi yazanlar acaba bu çekememezlik kavgalarından ne kadar etkilenmiştir bilinmez. Fakat tarih denen o tozlanmaya bıraktığımız sayfalardan günümüze yansıyanları bir dedikodu sohbeti içinde bende dokunayım dedim.

Tarihin biriktirmiş olduğu tozunu hafiften sayfaların üzerinden üflediğimizde, toz zerreciklerinin dansı içinde tarih bize neler anlatıyor?

Sayfalara dokunsan dökülecek gibiydi, sararmış ve eski yazının güzelliği ile kenar süsleri arasında harfler duruyordu. Kenar süsleri mezar taşları gibi işlenmişti. Eski mezar taşlarına baktınız mı, yaşarken mevkisi ne ise öldükten sonrada o mevki taşlarda yaşardı. Taşlar bir işçilik örneğiydi. Eski mezarlıkların önünden geçerken taşlar size bir şeyler fısıldar, bugün ki gibi tek düze ve zevksiz değildir. Taşlar ölenin hayatta bıraktığı izi gibidir. Osmanlı padişahların ve cariyelerinin yattığı yerlere doğru adımlarınızı attığınızda bir çok küçük mezar ile karşılaşacaksınız. Daha henüz yaşama yeni gözlerini açmış çocuklar sadece ölen padişahın çocuğu olma suçunu işledikleri için boğulmuşlardı. Kim iktidara gelirse gelsin, önce kardeşlerini boğdurmak ile başlardı, ölen babasının arkasından, yas tutmadan. İktidara gelen iktidarını kaybetmemek için önce kendisinin yerine geçebilecek ne kadar kan bağı varsa göbekten kestirerek yok ederdi, yani boğdururdu. Her iktidar değişikliği sarayın bodrum katlarında çığlıkların ve korkuların hakim olduğunu gösterir. İktidarın çekiciliği karşısında gözleri dönenler önlerine gelenleri yok etmeyi bir siyasi oyun olarak görürdü. Korku iktidara gelen ile yakınlarının gözlerine siner ve ömür boyu bu korku içinde yaşardı.

Korku ve iktidar iç içedir. Korkuyu yenebilmek için padişahlar kendilerince oyun bulmuşlardır. Korku ile beslenen padişah ise korkuyu çevresine yaymaktan da geri durmamaktadır. Çevresindekiler ister anneleri, ister eşleri olsun devleti yönetmeyi eşlerini yönetmekten daha çok sevdiklerinden olsa gerek eşlerine dünya eğlencesini sunmuşlardır. Padişahın eğlence mekanı haremdir. Kadınlar ve seks.

2. Selim haremde cariyeleri kovalarken ayağı kayması sonucu ölmüştür. Resmi makamlar bu ölüm durumunu nasıl açıklamıştır bilemiyorum şimdi. Dedim ya tarihin dedikodusu bana toz zerreciklerinin arasından geliyor. Güneş bulunduğum odaya küçük bir pencereden girmektedir, ışık altında tozların dansını izlemek ayrı bir zevk oluştururken insanı başka bir dünyaya da davet ediyor.

2. Selim haremde cariyeyi kovalarken ölmesi (15 Aralık 1574) üzerine oğlu 3. Murat tahta gelmiştir. Geldiği gün 5 kardeşini hemen boğdurmuştur. Yönetimi ise Sokullu Mehmet Paşaya bırakacaktır. Ne yazık ki, Sokullu 3. Murat’ın eşi Safiye Sultan tarafından tutulan bir yeniçerinin elinden olacaktır. Kadınlar arasındaki iktidar kavgasında kurban olacaktır, onun geçmişte yapmış olduğu başarılar artık sıfırlanmıştır. Bu ölüm ile birlikte Safiye Sultan kayınvalidesinden devlet işlerini üzerine alacaktır!

Nurbanu Sultan devlet yönetimini oğluna bırakmayacaktır, eşini idare etmesini bilen elbette oğlunu da idare edecektir. Kızları ile birlikte devlet yönetimini erkeklere bırakmayacaktır. Sokullu onun iktidardaki en önemli eliydi. Ne yazık ki gelini Safiye Sultan daha çevik çıkacaktır. İktidar kadınlar arasındaki savaştır bu dönemde.

2. Selim bu koşullar altında babası gibi haremde cariyelerin peşi sıra koşturmaktadır. Aslında koşturma demek abartı olur, hiç yataktan çıkmadan cariyeler yatağa girip çıkıyor gibidir. Zorunlu ihtiyaç dışında kendisine sunulan cariyeler ile o anı yaşamaktadır. Ne hikmettir ki birlikte olduğu kadınlar hep hamile kalır. Mesir macunu sanırım kullanıyordu. Eğer kullanmıyorsa o durumda çevredeki erkeklerden kuşkulanmak gerek. Çünkü ömrü boyunca yüzden fazla çocuğu olmuştur. Hatta öldüğünde bile 7 cariyesi hamileymiş.

Devlet süreklilik arz eder ve işler bir şekilde yürür. Kadınlar istedikleri gibi devlet yaşamını biçimlendirirken haremde de duruma hakim gözükmektedirler. Padişah kendi özel zevklerini geliştirirken aynı zamanda ona sunulanlardan da zevk almaya çalışıyordu. Çünkü padişah olduğu süre içinde öldürülmeyecekti, (21 sene iktidarda kalmıştır.) en azından sevdiği çocukları kendisi ölene kadar hayatta kalacaklardı. Aklıma şu soru takıldı acaba 3. Murat çocuklarının isimlerini biliyor muydu?

49 yaşında 16 Ocak 1595 yılında gözlerini kapattığında geriye sayısı tam olarak bilinemeyen çocuk bırakmış, yerine oğlu 3. Mehmet geçmiştir. 3. Mehmet gelenek gereği tüm kardeşlerini boğdurmuştur. Saray o güne kadar gördüğü en büyük katliamdır.

Toz zerreciklerinin dansı altında tarihin bize bırakmış olduğu kelimelere bakarken saray içinde neden bir düğün olmadığını düşünürken buldum kendimi. Her iktidar değişikliği döneminde saray cellatları fazla mesaide çalışmışlardır ve ödüllendirilmişlerdir.

Bu dedikodu kokan tarih sayfalarından bize yansıyan acaba nedir dersiniz?

Hiç yorum yok: