24 Temmuz 2008 Perşembe

Biz ne zaman aptallaştırıldık?

Biz ne zaman aptallaştırıldık?

Zaman hızlı geçiyor, yaşam ise bireyler için yok oluyor. Bireyler eğer çocuk yaparsa yaşam yeniden başka bir birey için başlıyor elbette. Bu üreme dürtüsü olduğu sürece de yaşam var olacaktır. Zamana bağlı, fakat zamandan bağımsız bir hayat sürüyoruz. Her insan aynı zaman diliminde aynı şeyleri yaşamıyor. Zaman aynı ama yaşam farklı, duygular, tepkiler, kullanılan sözcükler farklı. Aynı ortamı paylaştıklarımız ile bile bir çok konuda anlaşamadığımızı yapılan tartışmalardan görüyorum, çünkü dünyayı farklı algılıyoruz.

Farklıyız, farklıklarımız bizi birey yapıyor. Farklıklarımız bir zenginliktir.

Çocukları okula göndermek demek bana göre çocukları aptal yapmak anlamına geliyor. Bu önermeyi bir çok sohbetimde dillendirdim. Ulus devlet, altında yasal zorunluluklar yüzünden her birey okula gitmek zorundadır. Çünkü homojen devlet düzeni her bireyini belli kalpılar içinde olmasını ve o kalıplar içinde düşün dünyasının olmasını ister. Ulus olmak için gereklidir. Okullar bireyin özgürlüğünü ve özgünlüğünü ortadan kaldırır. Çocukları sadece okula göndermek aptal yapmıyor elbette, çünkü evrensel boyutta bir aptallaştırma dalgası var ki, bizler o dalgaya gönüllü katılıyoruz. Çocuklarımızı aptal eden dalga oyuncaklar aracılığı ile bize sunulmaktadır. Çocuklarımızın hayal dünyasını geliştireceğini düşündüğümüz oyunlar ve oyuncaklar aslında onları birer aptal birey yaptığının farkında dahi değiliz. Çocuklarımız oyuncaklar ve teknolojik oyunlar ile aptallaştırılıyor. Teknoloji oyunu oynayarak büyüyen kaç bilim adamı var? (Playstation, internet oyunları, XBox…)

Günümüzde akıllı insan istenmiyor, düşünen, yaratıcı insan yerine kullara uyan ve kuralları gözü kapalı yapması düşünülen Murtaza’lar oluşturulmaya çalışılıyor. Ki, bu Murtaza’laşma evrenseldir, her ülkede farklı isim ile adlandırılır. Adlandırma konusunda da evrensel boyutta bir standart yaratılmaya çalışılmaktadır. (Her ne kadar evrensel anlamda hala prizlerde bir standart yakalanmamış olmasına rağmen, isimlendirmede bir evrensellik yakalanmış gibidir.) Adlarını telaffuz dahi edemeyeceğim oyunlar ve oyuncaklar, kahramanlar, garip yaratıklar artık çocuklarımız için günlük ve sıradan şeylerdir ve ihtiyaçtır. Oyunlar ve oyuncaklar artık ihtiyaç olmuştur!

Her hafta şehirde yaşayanlar çocuklarını bir fast food yerlerine götürür ve en son çıkan çizgi film kahramanların oyuncaklarını hamburgerler ile hediye alınır. Serisi tamamlanana kadar hamburgerler tüketilir. Tamam bitti derken başka çizgi film gelir ve onun kahramanları hamburger karşılığında çocukları bekler. Çocuklardaki şişmanlık sorunu evrenseldir! Tıpkı aynı oyuncaklar için hamburgerci önünde sıraya girmiş çocuklar gibi. Bu oyuncaklar evrenseldir ve her ülkede aynı zaman dilimi içinde raflardaki yerini alır.

Okullardaki başarı oranını ölçen kuruluşlar evrensel olarak yaptıkları araştırmalara göre her ülkede eğitim seviyesinin düştüğünü ortaya çıkarmıştır. Son dönemde eğitilen çocukların daha çok tüketici olduğu ve üretimden uzak durduğunu ampirik olarak gözlemleyebiliriz. Evrenselleşme aynı zamanda evrensel olarak çocuklarında aptallaşması anlamına da gelmektedir. Evrenselleşmenin olumlu yanları yanında olumsuz tarafını göremeyiz, çünkü bize global olarak sunulan gerçeklikler aslında gerçek değil, arzu edilen olduğunu düşünemeyiz. Evrenselleştikçe iç içe geçen kültürler olumlu bir ortam yaratırken aynı zamanda bir ya da birkaç teknoloji sahibi kültürün hükümdarlığını da gönüllü olarak kabul etmiş oluyoruz. Çünkü onların belirlediği gerçekler bizim gerçeklerimiz olmaktadır.

Evrensel olarak gelişen iletişim araçlarından bize yansıyanlara bir bakalım, bizi aptallaştırıyor mu, yoksa bilgi ile donatıyor mu? Eskisine göre dünyanın en ücra köşesinde olmakta olan bir felaketten hemen haberimiz olabiliyor bu olumlu bir yandır, fakat bize sunulan haberlerin içinde gerçekten bizi ilgilendiren haberlerin kaçta kaçına ulaşıyoruz? Gerçekten hangi haber bizi ilgilendiriyor?

Aptallaştırma süreci sadece çocuklarımıza yani geleceğimize yönelik değildir, bizlerde aptallaştırıldık. Gönüllü olarak bizlerde bu aptallaştırma eylemlerinin içinde yer alıyoruz. Bizlerinde eğitim süreci içinde ne kadar aptallaştırıldığımızı ölçen her hangi bir değerlendirme ölçüsü yoktur. Fakat ne kadar aptallaştırıldığımızı şu şekilde düşünüyorum, evrensel anlamda bilime yapmış olduğumuz katkı ne kadardır? Yeni bir teknoloji üretiminin neresindeyiz? Evrensel anlamda ne kadar düşün adamımız var? Bu genel ölçümler içinde akıllı olanların oranı ortaya çıkar.

Düşünün bir her ilde üniversite açıldı, her üniversitenin yetişmiş bilim adamı var, bunların kaçının evrensel olarak yayınlanmış eseri vardır? Sadece bu kategorize etmeler bizim iç işlerimiz ile ilgilidir, maaşlar verilirken bu kategorizelere göre belirlenir, başka bir anlamı yoktur. Bireyin hangi etiketi taktığı önemli değildir. Akıllı insan etikete ihtiyaç duymaz, bir düşünelim Bill Gates prof. unvanı var mı?

Bizde o kadar çok Prof. unvanı kullanan var ki, onların yazmış olduğu doktora çalışmaları bile aşırma / tercüme olduğunu gazetelerden okuyoruz. İşte bizim aptallaşma ölçümüz bu, bizler bu ulus devleti içinde aptallaştırılmış bireyleriz. Bu duruma itiraz edecek bir bilgi birikimimiz var mı?

Hiç yorum yok: