26 Temmuz 2008 Cumartesi

Davalar demokrasiye kapı açabilir mi?

Davalar demokrasiye kapı açabilir mi?

Bir dava açılarak ülkeye demokrasi gelmediğini geçmişin izleri içinde görürüz, demokrasiye doğru gidişte olsa olsa bir Arnavut taşı olabilir.

12 Eylül sonrası açılan toplu örgüt davalarına bir bakın, neler ile karşılaşırsınız? O güne kadar yapılan hangi olaylar su yüzüne çıkmıştır?

Kuzey kutbunda birbiri ile bağlı olan buz tepeciklerinin nerede birleştiği ve nerede ayrıldığını nasıl çıplak göz ile ayır edemiyorsak, toplumsal davalarında bağlantıları tam olarak anlaşılamadan sonuçlanmak zorunda kalmıştır. Örgüt davalarının sonucunda ülkeye demokrasi geleceği kabul edilmiştir, fakat gelen ne demokrasi ne de özgürlük olmuştur. 12 Eylül öncesi işlenmiş ve hala karanlıkta kalan yüzlerce cinayet ile karşı karşıya duruyoruz. O dönemde olan ve bugünde ilişkileri devam eden kontrgerilla hakkında hala gerçek anlamda bilgi ile donatılmış değiliz, hangi olayda kontrgerilla var hangisinde yok diyecek uzmanımız bile yoktur, çünkü olaylar o kadar iç içe geçmiştir ki, kimin ne yaptığını olayların sonucuna bakarak bile tespit etmek zor. Bırakın katillerini bulmayı, hangi olayı kimlerin eseri olduğu bile tartışma konusudur.

Türkçede bir söz vardır, at izi, it izine karışmıştır. Bu karışıklık hala devam ediyorsa demektir ki, bu ülkede demokrasiye giden yolda daha çok davaların açılması gereklidir, karmaşık ilişkilerin ortaya çıkması için.

Açılan bu son dava Susurluk Davasının devamı olarak algılanması doğaldır, çünkü suçlar devamlılık göstermekte, suçların içinde bireylerde bir biri ile ilişki içindedir. Kutupta görülen buz tepeciklerinden birini görmüş oluyoruz, fakat önümüzde o kadar çok buz tepeciği var ki, hangi buz kütlesi gerçek gövdeyi oluşturuyor bilinmiyor. Eğer imkanımız olsaydı bu buz tepeciklerin denizin altındaki bir biri ile bağlantılarını görebilmiş olsaydık. Çünkü zaman içinde bu ilişkiler karmaşıklaşarak bir paralel ilişki ağı kurmuş olabilir. Çünkü Kontrgerilla örgütü NATO’ya üye olmamız (1953) ile birlikte NATO ülkeleri için düşünülmüş örgüttür. Örgütün varlığını diğer ülkelerde yapılan operasyonlar ile kanıtlanmıştır, bizde etkisi ve varlığı yaptığı suikast ve toplu katliamlar ile kendisinden bahsetmiş olmasına rağmen, kesin olarak tanımlanamamıştır. ‘Derin devlet’ gibi bir isimlendirme yapmışız. Derin devletin hala ne olduğu tam olarak tanımlanamamıştır, tanımlanması da bu açılan dava ile mümkün gözükmemektedir, çünkü dava derin devlet ilişkisinin sadece küçük bir tepeciği ile uğraşmaktadır. Fakat ilişkiler içinde bir biri ile alakası olmayan ilişkiler serpiştirilmesi davanın amacı konusunda da soru işaretleri yaratmıştır. Bu dava beklenildiği gibi Kontrgerilla örgütlenmesini mi çözmeye çalışmaktadır, yoksa belirli suçların faillerini mi aramaktadır?

Örgütler, siyasi bir amaç etrafında oluşmuşsa elbette iktidar hedefi olacaktır. İktidar hedefi olamayan bir siyasi örgütlenme olabilir mi? Bütün siyasi örgütler var olan iktidarı hedef alır ve onun yerine geçmeye çalışır. Bu örgütlenmelerin bazıları yasal partiler adı altında olabileceği gibi, yer altı örgütler biçimde de olur. Ülkemizde bu konuda açılmış davalar cennetidir. Eğer sadece iktidar hedefli olan örgütler, sadece iktidarı değil, rejimi değiştirmeyi hedefliyorsa o durumda o ülkenin savunma güçleri devreye girer ve o örgüt ile yüzleşir. Yüzleşmeler mahkemelerde olur. Rejimi tehdit edilenler ülkenin mahkemeleri tarafından mahkum edilir. Örgütlenmenin yer altındaki ilişkilerini teşhir etmeye çalışır, eğer teşhir edemezse doğal olarak başka isim altında yeniden var olacaktır. İdeolojik örgütlenmeler hep varlıklarını sürdürür, o ideolojiyi yaşatan ortam var olduğu sürece. Bu yapılar büyük ya da marjinal şekilde varlıklarını korur. Siyasi tarihimiz bu konuda zengin bir laboratuar özelliğini gösterir.

Son açılan dava bir siyasi örgütleme özelliği gösterdiği gibi, başka özelliklerde göstermektedir. Çünkü örgüt içinde bir koalisyondan bahsedilebilinir. Kızıl Elma adlı bir yapılanma uzun süre varlığını korumuştur, ortak eylemler yapmıştır. Ergenekon isimi sanki bir Kızıl Elma koalisyonu gibi duruyor.

Gazete başlıklarına yansıdığı gibi en büyük dava değildir, çünkü en büyüklerini 12 Eylül rejimi sırasında yaşadık. Eğer bu örgütlenme kontrgerilla örgütlenmesini dağıtmayı ve teşhir etmeyi amaçlamış olmuş olsaydı, o ilişkilerin devlet içinde bağlantılarını ortaya çıkarabilseydi önemliydi. Susurluk bile bu davadan daha ileridedir, çünkü siyasi uzantısını orada ucundan da olsa görmüştük. Bugünkü davada siyasi uzantısı ortada yoktur, hala görev başında olan ve etkin olan devlet görevlisi yoktur, ileri aşamada belki olabilir. Çünkü kontrgerilla örgütlenmesi diğer ülkelerde gördüğümüz gibi devlet ile iç içedir ve onun araçlarını kullanmayı sürdürmektedir. Bu davada ya görevinden emekli olmuş ya da görevde aktif olamayanlar üzerine kurulmuş gözükmektedir. Elbette büyük bir başarı vardır, bugüne kadar Veli Küçük ifade bile vermeye gitmezken şimdi suçlanmakta ve gözaltındadır. Onun vereceği ifadeler önemlidir. Onun ilişkileri önemlidir, belki bir dönemin karanlığı aydınlanabilir, belki Sapanca gölü civarında olan bağcıksız ayakkabıların sırı ortaya çıkabilir.

Bu dava bir dönem ile yüzleşmeyi getirebilir, fakat siyasi iradenin bu konuda ne kadar güçlü olduğu ile ilişkili olacaktır. Yeni bir seçim önümüzde durmaktadır, bu seçim sonucunda oluşacak siyasi irade bu davanın gelişme ve sonuç bölümünü belirleyecektir. Dava artık açılmıştır, bu dava sonunda bir dönem ile yüzleşilecektir. Umarım bu yüzleşme sırasında bir çok olayda gün yüzüne çıkar ve faili belli olmayan durumdan kurtulunur.

Hiç yorum yok: