3 Nisan 2008 Perşembe

Futbol ve demokrasi…

Futbol ve demokrasi…

Bir zamanlar demokrasimiz eleştirilirken futbol ile bağ kurulur ve futbolumuz ne kadar ileri ki, demokrasimizde o kadar ileri olsun! Bugün maçların sonuçlarına bakıyorum, futbol demokrasimizi sollamış gidiyor, bizim demokrasi yerinde duruyor!

Demokrasi deyince sanmayın biz demokrasiyi gördük geçirdik ve sonra kaybettik. Olmayan şeyin özlemi olur ya, dışarıdan bakınca ‘ah ahh der insan keşke benden de olsa’ diyerek imrenilir, bizler hep imrenmişiz, imrendiğimizi almak için ya da yaratmak için kılımızı kıpırdatmamışız. Sadece bakmakla yetinmişiz. Karikatürlerde görülür, döner ya da tavuk döner satan camekanında bir fakir ve aç içeriye bakar. Karikatür tarihimizde bu karikatüre sık rasatlarsınız, eğer eski bir albüm elinize geçerse.

Demokrasimiz bize özgüdür, bir lider vardır ve lider her şeyi belirler ve biz zavallı seçmende seçer, liderin dediğini. Lider gibi düşünüp düşünmediğimizi bilmeyiz, kanımız aksa da sarı laciverttir! (Bugün öyle olsun, başka zaman başka renk olur!) taraftar oluruz, hem de ölesiye taraftarız, fakat neyi savunduğumuz bilmeden sembol takıp gezmeyi çok severiz. Sembolümüze biri laf mı etti, hem en kavga ederiz, öldüresiye!

Demokrasimiz bize özgüdür dedik, önce tek parti vardı. Gerçi ilk deneyimimiz bir imparatorluk içinde oldu, iktidara gelen koltuğa yapışma devride ve geleneği de o zaman başlamış. Padişahlar kardeşlerini, oğullarını ve uzaktan akrabalarını boğazlama özgürlüğü vardı. Yeter ki iktidar ve ülke toprakları parçalanmasın. Bizde parçalanma korkusu fatih’ten beri kanuni olarak düzenlenmiştir. Daha önce gelenekselmiş, sonra hukuki olmuş. Gelenek kağıda döküldün mü hukuk olur! Bağlayıcıdır ve her padişah bu bağlayıcı yasayı işletmiş. Ölenin cenazesi ortada kalmış, kim iktidara gelirse gelsin önce kardeşini boğazlatmakmış görevi. İktidara gelemeden bu korku yüzünden aklını bile oynatan olmuş. Ölmemek için iktidara gel!

İlk demokrasi deneyimimiz ile birlikte padişahların hakları kısıtlanmış ve bu sefer kan bağı ile iktidara taşınma yerine seçim ile iktidara gelme süreci başlamıştır. Seçim ile gelmek demek, güçlünün güçsüzü ezip, kendini sağlama alma yarışı olarak okunabilir. Partinin başına kim gelirse gelsin önce kendi parti içinde koltuğunu sağlama almak ile başlarmış. Başkanı seçecek delegeleri atama işi ile bizzat parti başkanı ilgilenir. Bu gelenek olarak var, henüz kağıda dökülmedi, döküldüğü an kanun olur. Yeni yapılacak anayasa maddesi olarak bu uygulama (gelenek) kağıda aktarılırsa eğer kanun olur ve bağlayıcı olur. Şimdiki uygulamalar hep gelenektir.

Parti liderlerini ancak ya ölüm ayırır ya da parti kapatma ayırır koltuktan. Bir de cumhurbaşkanı seçildikten sonra geri dönüş olmamıştır bizim tarihimizde, eğer olmuş olsaydı o da bir gelenek olarak devam edecekti!

Bugün futbol takımlarımız bizden oyuncalar yerine dışarıdan getirilen oyuncular ile büyük başarılara imza atıyorlar. Bizlerde bu büyük başarıya bizden diyerek seviniyoruz, önemli olan takımızın forma rengi değil mi? O forma kimin sırtındaysa bizdendir. Kim oynarsa oynasın bizimdir. Bir iyi oyuncu dünyanın neresine giderse gitsin oynayabilmelidir, buna karşı itirazım yok, fakat futbolcu seçmeli bana göre nereye gideceğine. Menajeri onu pazarlamamalı. Şimdi futbolcu alınıp satılıyor ve nereye gittiğini ve kime karşı oynadığını bilmeden sahaya çıkıp, satılan oyuncu yeteneğini göstermek zorundadır, çünkü verimli olamazsa değeri düşer. Verimlilik esastır futbolda, para getirdiği sürece başarı vardır! Futbol kulüplerin başında kaç futbolcu var? Oynayan ayrı, yöneten ayrı. Yönetenler ise genelde hep tüccar!

Futbolda demokrasi olmaz, kurallar nettir ve o kurallar evrenseldir. Her oyuncu kuralara göre oynar ve özgür davranış beklenmez. Şimdi beklenen futbolcunun yapacağı hatadır, hata yaptığı oranda sonuç değişir. Futbol günümüzde oyuncuya hata yaptırma sanatıdır.

Demokrasimizde durum sizce nasıldır?

Hiç yorum yok: