5 Nisan 2008 Cumartesi

İstanbul’un simgelerine yeni bir sembol katılmış…

İstanbul’un simgelerini yeni bir sembol katılmış…

2008 Olimpiyat ateşinin geçeceği şehirler ile ilgili bir kitapçık hazırlamış Çinli yetkililer. İstanbul’dan geçerken İstanbul’un simgesi bir türbanlı çocuk fotoğrafı olmuş. Bizim gazetelerde de bu haber ilk sayfada yer almış. Bizi türbanlı tanıtıyorlar diyerek. Bende bu haberleri yapanlara hayretler içinde baktım, çünkü doğal ve olanı yansıtmışlar. İstanbul’un simgesi her ne kadar lale ise de yaşam tarzı olarak ortada durmaktadır.

İstanbul şehrini o şekilde tanıtmışlar ama biliyoruz ki son yıllarda ülkemizi türban zaten sembolize etmektedir. Yurtdışı gezilerinde, yurtiçine gelen misafirleri karşılayan ve su bardakları ile şampanya bardaklarının tokuştuğu salonlarda hep türban vardır. Türban takanın elinde su dolu şampanya bardağı durur ve o şekilde pozlar verilir! Türban takan eşini hiçbir şekilde yanından ayırmayan devlet büyükleri yurtdışında hep bizi bu şekilde tanıtmışlardır. Türkiye sadece turizm afişlerinde (tanıtım broşürlerinde) plajda çekilen güzeller ile temsil edilir, onun dışında her yerde türban vardır. Ben hep düşünmüşümdür, neden bu turizm için yapılan broşürlerde haşemalı fotoğraf yer almaz? Normal de o da ülkemizin gerçeğidir.

Biz başkasından bir şey saklıyoruz, fakat o başkası bizi daha açık ve büyük salonlarda görmektedir. Diyelim ki, çağdaş ve uygar ülkeyiz, fakat onlar görüyor ki bizimim çağdaşlığımız ve uygarlığımız başbakanın ve Cumhurbaşkanın yanında durmaktadır. Biz medeniyeti ancak bu şekilde modern dini kıyafetler ile yakaladık.

Şimdi, dini kıyafet dedim diyerek eleştirecekler, türban dini kıyafet değildir denecek. Diyanet başkanımızın eşi acaba nasıl giyinmektedir, hiç görmedim eşini. Dini kıyafet değil, dini inancı gereği giyilen kıyafet diyecekler. Peki, buradan ne sonuç çıkaracağım? Türban şimdi ılımlı İslam’ın simgesi değil mi?

Katolik inanca saygılı ve kilise sınırları içinde yaşayan kadınlar siyahlar içinde yaşarlar. Onların sembolü giydikleri kıyafettir ve kimse onlara neden bu kıyafeti giyiyorsunuz, aslında Katolik inancında bu yoktur tartışması yapmazlar. Onların kıyafetleri kabul görür, fakat bizim dinini yaşamak isteyen kadınların kıyafetleri kabul görmez, çünkü sonradan uydurulduğu içindir. Geleneksel bir durumu sembolize etmiyor, eğer etmiş olsaydı Osmanlı haremindeki kadınları bu kıyafetler ile çizerlerdi. Geleneğimizde olmayan bu sembol, olsa olsa ılımlı İslam’ın bize dayattığı bir semboldür. Tartışmada buradan kaynaklanmaktadır.

Türkiye’yi tanıtan ve onu yurt dışında temsil edenler bellidir. Biz içte ne yaşarsak yaşayalım, ne düşünürsek düşünelim, dünyayı dolaşarak bizi tanıtanlar ortada. Dışarıdan bizi tanıtıldığı gibi görmeleri kadar doğal bir şey yoktur.

İstanbul’un simgesi sadece lale değildir, türban takan bir küçük kız çocuğu da olabilir. Çünkü dışarıdan biz bu şekilde görülüyoruz. Bu bile büyük bir başarıdır, çünkü eskiden bizi hep fesli tanıyorlardı, artık bizi fesli değil, türbanlı olarak tanıyorlar. Türbanlının yanındaki fes takmıyor, o bile çağdaşlık açısından ileri adım olarak düşünülür, fesi çıkardık sonunda!

Çin olimpiyat komitesi bir kitapçık yayınlamış, içinde de İstanbul’u anlatan sayfada türbanlı bir kız çocuğu varmış. Bu demektir ki, Çinliler bizi bu şekilde görüyorlar, en azından fesli, sarıklı, çember sakallı olarak tanımıyorlar! Son yıllarda bizleri yurt dışında tanıtanların büyük başarısı olarak düşünmek gerek.

Çinliler bizlerin fotoğrafını almışlar sayfalarına, neden bu kadar alınganlık, anlayamadım!

Hiç yorum yok: