1 Nisan 2008 Salı

AKP’ye kapatma davasının açılması…

AKP’ye kapatma davasının açılması…

AKP’ye karşı kapatma davasının açılması ile ülkemiz yeni bir dönemece doğru girmiştir. Bu sürecin nereye doğru ivme kazandığını yaşayarak öğreneceğiz. Bu süreç nasıl oldu da tetiklendi, çünkü bir beş yıl iktidarda kalan parti, ikinci seçim zaferi sonucu kapatılma davası ile karşı karşıya kaldı?

AKP Refah partisinin mirasını taşıyor. Refah Partisinin kapatılma süreci 28 Şubat tarihinde verilen e-Muhtıra ile gerçekleşmiş olduğunu hepimiz yaşayarak gördük. Bir darbe mi, değil mi tartışması yaşandı uzun bir zaman. Ben o dönemi darbe olarak görmedim, yeni den biçimlendirme olarak algıladım, çünkü darbe başarılı olmuş olsaydı, AKP iktidara tek başına gelemeyecekti. 28 Şubat süreci içinde ülkemiz büyük bir kriz atlatmış, hatta yurt dışından valimiz pardon maliyeden sorumlu bakanımız bile gelmişti. Görevini tamamlar tamamlamaz geri eski görevine döndü. Dışarıdan bir müdahale olarak gördüm ve o inancımı hala korumaktayım.

AKP’yi iktidara taşıyan koşullar yaratılmış ve sorunsuz ve düzenli bir ekonomi politikası içinde iktidar hediye edilmiştir. (Bu politika ABD açısından böyledir, bizim açımızdan tam tersidir.) iktidara gelen ve hazırlıksız iktidar olan Erdoğan ve ekibi var olanı uygulamış ve BOP içinde yerini sağlamlaştırmış olduğuna inandı. Eşgüdüm uygulayıcısı olarak kendisini tanıttı. Dinler arası diyalog için başkanlık koltuğuna oturdu Amerika adına. Ülke ülke gezdi, ülke içinden daha çok sınırların ötesinde bulundu. Verilen görevi en iyi yerine getirmek için elinden geleni yaptı. Fakat kendisine bırakılan ekonomi politikanın da bir sonu vardı ve yenileri konması gerekliydi, politikasız iktidara gelen AKP ne yapacağını bilemez oldu, kendisine uygun gündemler yaratmayı seçti. AKP gündemleri tartışma konumuz oldu, iktidarın başındaki kişi şansına çok güveniyordu. O kadar güveniyordu ki, kutsal kitabın dilini günlük konuşması içinde taklit eder olmuştu.

AKP bugünkü gerçeklik ile aslında sınır ötesi operasyon ile yüzyüze gelmişti. Ben işte yeni bir düzenlemenin olacağını o eve dönüş operasyonu günü radyoda yaptığım programda söylemiştim. Irak içine gidilip ve ani bir kararla geri dönüşten başbakanın haberi yoktu, çünkü o gün ulusa sesleniş programının konuşma metnini basına göndermişti. Asker eve dönüyordu ama başbakanın bu işten haberi yoktu. Elbette bunun tersi söylendi, fakat sabah basına yansıyan bu yöndeydi. AKP gözden çıkarılmıştı, iktidara veda etme zamanı geldiği hatırlatılıyordu. Tek başına iktidara gelen ve istikrar için tek parti iktidarı tasfiye sürecinin sonun başlangıcı o gün startını vermişti. Bir darbe olarak okunabilinir ama ben hala yeni bir düzenleme olarak görüyorum. E-Muhtıra yerine geri çekilme almıştı, üstelik bildiri yayınlamadan oluyordu.

28 Şubat sürecinde neler yaşadıysak bu süreçte de bir kopyasını yaşar gibiyiz, kahramanlar değişik, olaylar farklı akıyor ama izlenen yol aynı. Susurluk davası yerini Ergenekon davası almış, Erbakan yerini Erdoğan almış, tek fark olarak Cumhurbaşkanı yerini Gül almış, ki sorumlulardan biri olduğu için o da dava konusu oldu ve bir ilke imza attılar. Bankalar sorunun bu sefer dövizdeki sıcak para kaçışı aldı ve sonuç olarak nasıl bir kriz yaşayacağımız ortada değil, beklentiler var. Şimdi bu süreç içinde kafamda sorular oluşmakta. Acaba demekteyim bu sefer dışarıdan kim gelecek? Bir Türk mü, yoksa kendi memurlarından biri mi? Ödül almış bir maliye bakanımız var, adı olan bir dışişleri bakanlığımız var. Kurumlar pasif konuma düşmüş durumda, en son karar veren ve tek başına karar veren bir başbakan mevcut. Bütün sorunlara kendi üslubu ile cevaplar veriyor. Kutsal kitabın dilini taklit ederek konuşuyor ve birilerine mesajlar vermeye devam ediyor.

Bu süreç bizi nereye götürecek bilmiyorum, fakat kafamda oluşan binlerce soru var. Bir süreç yaşarken, aa ben bunu daha önce yaşamıştım hissine kapılıyorum, bu duygu sadece bende mi mevcut?

01.04.08

Hiç yorum yok: