21 Temmuz 2010 Çarşamba

HES yaşamın içine saplanan bir hançer mi?

HES yaşamın içine saplanan bir hançer mi?

Hidroelektrik santral kısaltılmış hali ile HES. Bizim anlayacağımız dilde; akan derenin, suyun önüne bent konularak, oradan elektrik ihtiyacını karşılamak için kullanılan teknik olarak verilen bir isim.

HES olması için bir dere olması şart, derenin içinde su olması gerekli. Derenin içinde neler yaşıyormuş, çevresinde neler varmış önemli değildir, çünkü tekniker bakış açısı içinde sonuç önemlidir. Teknikerler, çalıştıkları kurumlar ve şirketlerin çıkarları açısından bakarlar olaya. Çünkü teknikerler, sonuç ve sonucun oluşturacağı sonuçlar ile ilgilenmezler.

Teknikerler, işverenlerin isteği doğrulturunda haritalara bakarlar, kurulabilecek yerleri tespit ederler ve orada baraj kurulabilir diyerek rapor hazırlarlar. İşverenler bu işten ne kadar çok kar edeceklerini hesapladıktan sonra onay verirler, çünkü baraj kurmak öyle su önüne set kurmak kadar ucuz değildir, elektrik üretilecektir. Üretmek kadar dağıtmak da önemlidir. Dağıtımın geçeceği yolların ağaçları kesiliyormuş önemli değildir. Baraj için yol açılacakmış, önemli değildir. Barajın alanı içinde köyler, tarlalar su altında kalacakmış önemli değildir. Onlar için önemi olan verimliliktir, yani en kısa zamanda kasalarına girecek paradır.

HES olarak adı verilen santrallerin kurulma noktaları önemlidir, çünkü insan elinin çok az değdiği noktalardır. Şehirlerin ortasından akan dereler artık yoktur, ya kurumuşlardır ya da lağım suları sayesinde akamaz hale getirmiştir. Henüz pislikten akamaz hale gelmemiş dereler önemlidir.

Türkiye’nin enerji ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç taşeron firmalar aracılığı ile sağlanacaktır, çünkü devlet; enerji üreten değil, tüketimi kontrol eden konumuna gelmiştir ve bu konumuna uygun teşvikler vermektedir. Ülkenin ihtiyacı var mıdır, yok mudur önemli değildir, devlet teşvik verdiği şirketlerden elektrik almak ile yükümlüdür. Bu yükümlülük gereği, elektrik üretmek için ülkenin her yerinde santral kurulması için çalışma yaptırmıştır ve bir çok bölgede uygulamaya konmuştur.

Bu ilişkiler içinde piyasa yani alıcı devlettir ve ne olursa olsun elektriği alacaktır. Bu durumda devlet ile ilişkileri iyi olan şirketler, bu sağlam yatırım aracına parayı yatıracaktır. Şirketlerin kazanma hırsı doğaldır, sonuca bakmaz, onlar kasalarına girecek olan paraya bakar ve bu parada devlet tarafından garanti edilmiştir.

Devlet, uzun bir süredir enerji konusunda halkını kandırmaktadır, çünkü olmayan sanayisi için elektrik ihtiyacı varmış gibi davranmaktadır. Ülke ekonomisi kötüye gidiyor, var olan fabrikalar kısa dönem çalışmaktalar, bir çok ağır sanayi son 30 yıl içinde kapandı. Kapananların yerine yenileri açılmadı. Açılanlar hizmet sektörüne aittir ve onların da elektrik harcamaları ortadadır. Var olan harcamaların dışında elektrik ihtiyacımız aslında yoktur, elektriği en pahalı olarak kullanan ve tüketen devlet, dışarıya da bu fiyatlardan elektrik satacak konumda değildir, çünkü çevre ülkelerden daha ucuz elektrik üretilmekte ve tüketilmektedir. En temel tüketim araçlarımızı genelde biz çevre ülkelere göre daha pahalı kullanırız, tüketiriz.

Eğer elektriğe zam yapılması gündeme gelirse, büyük şehirlerde elektrik kısıtlamalarına gidilerek bir zam için arz yaratılır. Zam kaçınılmazdır ve devletin cebine giren para göreceli olarak artarken, taşeron firmalara da gözle görülür bir miktar para aktarılması anlamına gelir. Kısaca elektrik piyasası gereğinden fazla kirli ilişkiler yumağıdır. Bu yumak içinde kim kimi teşvik ettiği, kimin kasasından kimin kassına para aktığı net olarak söylenemez, çünkü bu konuda açılmış davalar zaman aşımı ya da yeterli delil bulunamadığı için kapanmıştır. Bu karmaşık ilişkiler içinde, rüşvet söylenceleri çoktur ama kimse bu söylencelerin uluslar arası boyutuna el atamaz konumdadır, çünkü devlet sırları ile kapalı bir karanlık noktadır.

HES’lere karşı direnişler gün geçtikçe artmaktadır, çünkü kısa dönemli kar amacı güden bu yatırımlar, doğaya ve o doğada yaşayan topluma büyük zararlar verecektir, çünkü tarım yapılan topraklar kullanılamayacak, yol açımı ve elektrik hatlarının taşınması için kullanılacak kabloların çevreye bırakacağı zararlar öyle kısa dönemli değildir. Hastalıklar sadece insanı çevrelemeyecek, o çevrede yaşayan her canlıyı da etkileyecektir. Sadece canlıları değil elbette, eko sistemde ne var ne yok bir birini etkileyerek bir felaket senaryosuna imza atacak konumdadır.

Var olan HES’lerin yaratmış olduğu sonuçlar ortadadır, bu santrallerin kurucusu ve geliştirici olan İsveç, artık bu gibi santrallerin kurulmasının sakıncaları göz önüne alarak kurulmasına izin vermemektedir. HES’ler gelişmiş ülkelerde gündemden çıkarken, bizde karanlık ilişkilerin sonucunda yakıcı bir şekilde gündemimize girmiştir. Elektrik piyasası bir çok kesimi etkilemeye devam edecektir.

HES’lerin kurulduğu alandaki geleneksel ilişkiler parçalanacak ve o toplumsal doku bir daha dönüşü olmayacak şekilde bozulacaktır. Kültürler, diller, gelenekler belgesel programlarda bir söylence olarak kalabilir, eğer bu planlarların hepsi hayata geçerse. Bu da devletin homojen toplum yaratmak için kullandığı araçlar içinde önemli bir silah olarak karşımızda durmaktadır. Var olan çok kültürlü, dili ve dinli toplumumuz yeniden biçime bürünecektir.

Hiç yorum yok: