1 Temmuz 2008 Salı

Hukuk mu, adalet mi?

Hukuk mu, adalet mi?

Komünist hareket, ırkçı hareketin iktidara taşınmasına tarih içinde genelde koltuk değneği görevini görmüştür. Bu yargıya iki olay öznelinden bakarak ulaşıyorum. Birincisi Hitler’in iktidara geliş süreci ve parlamento içinde komünistlerin tutumları. İkincisi İran. İran devrimi sırasında komünistler (TUDEH) Humeyni iktidarına doğru gidişte oynadıkları rol. Her ikisinde sonuç aynı olmuştur, iktidarı ele geçiren kendi hukuk kuralını işletmiş ve bu iktidara taşıyanlar ortadan kitlesel olarak kaldırmıştır.

Siyasette adalet değil, güç geçerlidir. Hukuk işte bu güce göre biçimlenir. Eğer güç değişir ise, bugün suçlu olanlar yarın kahraman olabilirler. Hukuk adaletli olmaz, çünkü adalet ile hukuk günümüz anlayışı içinde birbirine zıt konumdadırlar. Çünkü hukukta önemli olan güçtür. Adalet ise evrenseldir ve canlıların bilinciyle ve vicdanları ile oluşur. Hukuk ise devletlerin ve iktidarların çıkarları ile belirlenir.

Ülkemizde gelişen son olaylar ve onlara karşı alınan tavırlar göz önüne alındığında acaba bizlerin tarih içinden ders çıkarmadığımızı mı gösteriyor. Tarih bilinci eksikliği günlük yaşantımıza ne kadar büyük engeller oluşturduğunu göstermiyor mu? Başka açıdan sorarsak, insan bile bile idamına gidecek yolda yürür mü? Çünkü Humeyni ve Hitler örnekleri ortadadır.

Bugün büyük göz atı adı altında bir operasyona ekranlar aracılığı ile şahit olduk. Büyük operasyonun sonucu ne tarafa doğru gideceğini şimdiden söylemek zordur, çünkü mutlak güç şu anda tam olarak tarif edilemeyecek durumdadır. Fakat bir güç kendisini pekiştirmek için de olsa operasyonlar yapmaya devam etmektedir, bu operasyonlarda bugün suçlu olanların yarın kahraman olmayacağını kimse karar veremez. Rejime şu veya bu şekilde muhalif edenler ‘suç’ludurlar ve icaplarına bakılması gereklidirler. Onların rejime muhalif olmaları yeterli delil oluşturur ve kanıtlanacak fazla şeye ihtiyaç yoktur. Baskı aygıtlarının başına geçenler, kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için, kendisine rakip olarak gördüğü muhalifi suçlu ilan etmek zorundadırlar. Hukukta bunun hizmetindedir.

Bugünde savcılar bir takım soruşturmalar yürütüyor, yargıçlarda hukuka göre kararlar veriyor. Bu hukuk elbette iktidardakilerin çıkarlarına uygun olarak davranılacak. Hükümetin hedef gösterdiklerinin üzerine kararlılıkla gidecektir. Soruşturmalarda dikkat edilirse hükümetin kararlığı önemlidir. Eğer kararlıysa açılan davalar sonuçlanır, değilse zaman aşımından düşer ya da yetersiz delil bahanesi öne sürülür.

Yukarıda açıklamaya çalıştığım hukuk anlayışı içinde devlet ve hükümet mekanizmaları aracılığı ile yapılan hiçbir hukuki işlemin, ‘tarafız’, ‘objektif’ ya da adil olacağına inancım yoktur. Yarın koşullar değiştiğinde aynı hukuku kullanarak şimdi iktidarda olanların üzerine yürünecektir.

Bugün yürütülmekte olan soruşturmalar ve tutuklamalar gündeme bir deprem gibi düşmüştür. Beklenen deprem yer altından değil, İstanbul’daki bir savcının odasından çıkmıştır. Aynı zaman dilimi içinde iktidar partisinin kapatılması için bir davada savcının sözlü olarak iddiaları yüksek mahkeme heyeti önünde dillendirilmekteydi. Bizler içten gelen deprem dalgaları ile uğraşırken, bizi de içine alacak büyük bir saldırı hazırlığı içinde olduğu göz ardı etmekteyiz. İran’a karşı yapılacak her hangi bir operasyon, zaten zayıf dengeler üzerinde duran iç dinamiklerimiz arasındaki denge bozulacaktır. Bu durumda hukukun hangi dengeler üzerinde karar verebileceğini söylemek şimdiden söylemek güçtür.

Demokrasi mücadelesi yapalım derken birilerin koltuk değneği olmayı ben anlamıyorum. Demokrasi mücadelesi yapanların Humeyni ve Hitler iktidara geliş sürecini yeniden okumalarını ve tarih bilgilerini yeniden biçimlendirmelerini dilerim. Çünkü iktidara gelen, ilk yaptığı iş işbirliği içinde olanları yok etmek ile başlar. Kendi iktidarını güçlendirmek için tüm muhalifleri kendi hukuk kuralları içinde meşru zeminde yok eder!

Gücün olduğu yerde hukuk güçlünün yanında olur, adalet ise gücün olduğu yerde olmaz!

Hiç yorum yok: