29 Haziran 2008 Pazar

Ardıç

Ardıç

Bozkırın ortasında durur ardıç ağacı. Şehirde yaşayanlar bilmez pek, o tek başına tüm zorluklara karşı duran bir ağaçtır. Toz bulutları arasında, her türlü kemirgen canlılara karşı dimdik durur bozkırın ortasında.

Tarlalar ekim zamanı geldiğinde yer gök sarı renge bürünür bozkırda. Buğday taneleri yeryüzüne doğru başaklarından kopmaya başladığında ardıç ağacının gölgesi vurur küçük bir kemsinin üzerine. O ağaç tarlanın ortasındadır, ne sınırda, ne de herhangi bir yerde. Toplu gidiş yoludur onun gölgesi. Bozkırda güneş yakar, o yüzdendir bozkırın insanın dersi hep yanıktır ve çatlaktır. Gece rüzgar ile biçimlenir o yörenin insanın derisi.

Bozkırın insanı ardıç ağacı gibidir, dimdik durur her türlü baskıya karşı. Gölgesi vurur toprağa, toprağın nefes aldığı andır o gölge zamanı. Eğer toprağa gölge vurmazsa toprak bir toz bulutu olur, gökyüzüne doğru hortum görünümü alır ve o esinti ile yer değiştirir. Bozkırda toprak çatlak değildir, çünkü su geçmemiştir oradan.

Bozkırın insanı sözünün eri olur, kaypağı ise kaypak olur. Kendi şiveleri ile konuşur şehirliler gibi İstanbul Türkçesi bilmezler. Gadanasını alır, yüreğinden geldiği gibi konuşur, sever. Severken de kimsenin görmesini istemez. Bozkır insanını sokakta çocuğunu severken görmezsiniz, döverken görmüşlüğünüz olur, o da çok toza bandığı içindir. Bozkırda yollar toz olur.

Ardıç ağacı öyle tohumu yere düştü diye de büyümez, düşen tohumu karatavuk yemedikçe ağaç toprakta kök tutmaz. Karatavuk yiyecek, o sindirim sisteminde tohumun üstündeki kabuğu kaldıracak ve karatavuğun belirlediği yere dışkısını bırakacak ve şansı varsa ardıç ağacı orada kök salacak. Hadi ben ardıç ağacından fide aldım ekeyim demekle ardıç ağacı olmuyor. Karatavuktur ağacı geliştiren çoğaltan. Karatavuğu ortadan kaldırdın mı ağacın sonunu getirmiş olursun. O dimdik duran ve bozkırın ortasında her türlü zorluğa karşı gelen ağacı. Ağaca direkt saldır, meyvelerini topla ye, tüketmezsin. Fakat bir karatavuğu al onun yanından sonunu getirirsin.

Bozkır insanını da normalde yıkamazsın, sindirmezsin. Her türlü zorluğa kıtlığa rağmen bozkırın ortasında kavgasına devam eder, derisi çatlak olmuş, rüzgar yanığıymış hiç acı duymaz, kavgasına devam eder, fakat toprağını elinden al, karatavuğu olmayan ardıç gibidir.

Bozkır olan yörelerden geçtim, arabanın camından dışarıya baktım. Arabanın camına değemedim sıcaktan. Tarlada çalışan insanları gördüm. Şimdi teknolojinin yardımı ile daha hızlı ve düzenli bir tarım yapıyor gibiler, fakat içinden geçtiğim köylerin evleri boş, sokaklarında çocuk yoktu. Karatavukları elerinden alınmış gibiydiler. Gadasını aldığımın bir tas ayranını içemedim. Çünkü yoktular. Toprak duruyordu, ardıç ağacı yine tek başına duruyordu, fakat insan yoktu. Elleri nasırlı, kocaman elli insanlar yoktu. Tarlada çalışanlara baktım, onlar bana baktı. El salladım, onlar da salladı. Vardım yanlarına toprağa eğilerek verdim selamımı, onlarda topraktan alıp gökten savurdular selamlarını. Tıpkı eski zamanlarda toprağa tohum eker gibi. Hayırdır dedim, kimseler yok sizden gayrı, dediler bizde boşuna çalışırız, çünkü şu topladığımız verim ancak şu makinenin mazotuna yeter, bizde bari mazot parasını verek diyerek çalışırız, pınarlar kurudu, kuruyan pınarın yanında ahali olur mu? Onlarda gittiler şehirlere, orada hamal olarak çalışırlar, çünkü tek bildikleri yük taşımak, yük indirmek. Kocaman ellerimiz, bükülmez yüreğimiz orada sadece o işlere yarar. Bir umut diyerek geldik buraya, görüyon tarlalar çoğu ota bürüdü, kim gelir, kim gider buralara?

Gözlerim ile ufka doğru baktım, yol beni bekliyordu. Ardıç ağacı tohumlarını yere dökmüştü ama onları yiyecek bir karatavuk yoktu ortada.

Hiç yorum yok: