17 Nisan 2008 Perşembe

Acılar içinde çocuk gördüm!

Acılar içinde çocuk gördüm!

Yaşamın kıyısında dolanır insan. Yaşamın kendisi belki sırat köprüsüdür, yaşamda kalmak büyük beceri ister, kolay olan ise öteki tarafa doğru düşmektir. Düşmek hep kolay olmuştur, ayakta kalmak ve yürümek, hatta koşmak en zorudur. Ayakta bir de dengede kalırken, iş yapmak.

Sağlık sektörü yaşamın kıyısındaki insanı yaşama bağlamak ile yükümlüdür, fakat gelişen ekonomik ilişkiler; insanlığın yaratılmış oduğu tüm değerlerin yok sayılmaya başladığını üzülerek görüyorum. Sağlık sektörü insanı yaşamın kıyısında tutmaya özen gösteriyor gibidir, parası olduğu sürece birey hayatta kalacaktır, yoksa değersizdir, düşmesine seyirci kalınacaktır. Yoksulun değeri olmaz!

Hastanelerde yaşanan gerçeklikler sorgulanırken doktorların görevleri ve idare birlikte sorgulanmaz, ayrılır sanki. Suçlu arandın mı, idaredir. İdare iyi kontrol edemediği için genellikle suçlu gözükür. Ben bu bakış açısının yetersiz olduğunu düşünürüm hep, suçlu aradın mı sektörü bir bütün alırım. Anlayışına ve durdukları yere bakarım. Sermayenin bakış açısı ile benim bakış açım elbette farklı olacaktır. Parası olmadığı için hastanelerde tedavi göremeyen hastaya, ekonomik açıdan bakanlar için doğaldır, çünkü her hizmetin bir bedeli vardır. Fakat ben sağlık, eğitim gibi toplumun tüm bireylerinin yararlandığı hizmetleri devlet kurumu (varsa eğer) tarafından ücretsiz ve ayrım yapılmadan verilmesi gereken hizmet olarak görürüm. Parası olmayan bir vatandaşın hizmet almamasını anlayış ile karşılayamam.

Ne yazık ki, yaşadığımız çağ, sosyal devlet için yapılan onca mücadelenin kaybedildiği zaman olarak görülmektedir. Bütün kazanımlar tek tek yok olmaktadır, olmaya da devam etmektedir. Emeklilik hakkı gibi, sağlık, eğitim, ulaşım, su, elektrik gibi temel hizmetlerden yararlanmak artık bir bedel karşılığındadır. Bu hizmetlerden ücretsiz yararlanmayı düşünmek bile garip karşılanır. Bedel ödemeden neden hizmet getirilsin? Bedeli devlete vergi olarak verdiğimizi unuturuz. Devletin varlık sebebi değişmiştir.

Vücudunun her yanı yanmış bir çocuğun, acılar içinde kıvranırken, hastane bakım ünitesinde hiçbir hizmet gösterilmeden acı çekmesine seyirci kalındığını haber programlarında izlediğimde insanlığımdan utandım. Ona hizmet vermeyen sağlık görevlileri utanmadıkları belli, (o kadar çok benzeri sorunla karşılaşıyorlar ki, artık kanıksadılar sanırım) onlar idareden gelecek yanıta göre hizmet vermek zorundalar. Sağlık görevlisi ettiği yemine ancak para verildiğinde yerine getirecektir. Bedel kasaya yatırılmadan hizmet yoktur. Acil gişelerinin hemen yanında kasa vardır ve o kasadan alınan fiş ile ilk yardım yapılır. Eğer o fiş olmazsa hizmet olmaz.

Çocuk acılar içinde kıvranmaktadır, acı çekmektedir. Görevliler kendi işleri ilgilenmeye devam etmekteler. Bedeli ödeyene hizmet sunulmakta, ödemeyenin sesi dahi duyulmaz. Çocuk acı çekiyormuş, yarasına merhem olalım düşüncesi yoktur, idareden bakın emri gelmediği sürece bakamaz. Bakarsa ne olur? Bedeli cebinden öder! Suçlu idare olarak gösterilir, asında suç ortadadır ve o büyük suçluyu göremeyiz. Suçlu ben sadece idare ve orada çalışan sağlık emekçilerini görmüyorum, onlar sadece suça karışmış olarak görmekteyim. Suç ve suçluyu tanımlamak sizin görevinizdir, yok olan sosyal devlet ve yerine gelen anlayışı bir sorgulayın, suçun neresinde bizde suçluyuz?

Hiç yorum yok: