14 Nisan 2008 Pazartesi

Beylerbeyi sarayı duvarları arasında…

Beylerbeyi sarayı duvarları arasında…

Beylerbeyi Sarayına doğru sabah erken saatlerde yola çıktım. Beylerbeyi sahilinde kahvaltı yapmak için bir ara durduktan sonra, tarihin tozlu sayfalarına doğru yolculuk yapmaya geldi. Beylerbeyi sarayı bugünkü halini almadan öncede orada ahşaptan bir yazlık olarak duruyormuş. Yazın bunaltıcı sıcağı ve neminden uzaklaşmak için hava akımının iyi olduğu bu dönemeç seçilmiş. Saray yaşayanları fırsat buldukça bu yazlığa doğru gelirlermiş.

Beylerbeyi Sarayı bugünkü haline sultan Abdülaziz tarafından verilen emir üzerine getirilmiş. Ahşap bina yılıkmış ve yerine bugünkü saray yerleştirilmiştir. Yazlık olduğu içinde ısıtma sistemi yoktur. Denize girenler yıkanmak için sanırım güneş ısısı ile ısınan sular ile duş almış. Sarayın bütün özelikleri burada da vardır. Harem ve selamlık. Toplantı salonları ve kabul salonu. Konuk ağırlamak için odalar. Bina Orient anlayışına uygun döşenirken, batının olabildiği gelişmişliği ve etkisi de gözler önüne serilir.

Beylerbeyi Sarayı yapısal özelikleri elbette sanat tarihçileri ve mimarların konusuna girer, sadece gözlemlerimi aktarayım dedim. Beni ilgilendiren o binanın içinde yaşamdır. Osmanlı son dönemi ve cumhuriyet'in ilk yılları bu saray salonlarındaki yaşamdır. En önemlisi son Osmanlı sürecinde bir padişahın sürgün yeridir.

2. Abdülhamit; çocukluğunda annesini kaybetmiştir. Öksüzdür. Babası Abdülmecit ilk meclisi kurmuş ve halka direkt ulaşan ilk padişahtır. Tanzimat fermanını ilan etmiştir. İlk yurt gezisine çıkmıştır. Bir ilkler padişahıdır. Hıristiyanları ilk defa askere almıştır. İlk kağıt para bu padişahın döneminde basılır. Devletin gelirleri ve giderlerini bir bütçeye bağladı. Çıkan savaşlar nedeniyle borç batağına saplandı. Ülke dış güçlerin müdahalesine açıldı ve çeşitli bölgelerde iç kargaşalar arttı. Babasının ölümü üzerine yerine geçen amcası Abdülaziz eğitimi ile yakından ilgilenmiş ve onu Avrupa gezisinde yanında götürmüştür. Abdülaziz bir süre sonra şüpheli bir şekilde tahtan indirilir ve abisi tahta çıkar. Abisi 5. Murat ise ruhsal çöküntü geçirdiği bahane edilerek tahtan indirilir. Çırağan sarayına hapsedilir. Abisinin yerine padişah artik 2. Abdülhamit'tir. Kendisini iktidara taşıyan Mithat Paşa'yı sadrazam yapar.

Abdülhamit 33 yıl padişahlık yapar. Tahtan indirildikten sonra 3 yıl Selanik'te sürgün yaşar, Balkan savaşları nedeniyle Beylerbeyi sarayında sürgünlüğü devam eder. Altı sene bu sarayda sürgün yani hapis hayatı yaşar.

İktidarda kaldığı süre içinde bir çok kanlı olaylara tanık olur. Bir çoğunun emrini devletin geleceği için vermekten de tereddüt etmez. Kanlı padişah olarak anılır. Devlet işleri dışında marangozluk yapar. Fırsat buldukça marangoz atölyesinde kendisini çalışmaya atar. Tiyatroya ve operaya ilgi duyar ve sarayında bunların sergilenmesine izin veriri ve fırsat buldukça izlerdi. Osmanlı adına yazılan her türlü kitabı hemen aldırır ve yayın hakkını satın alarak onların başka basımını engellerdi. İyi bir kitap okuyucu olduğu yakınları tarafından belirtilir.

İlk anayasayı ilan etmiştir. Meşruti yönetime geçti. Kanun gereği iki parçalı meclisi oluşturdu ve serbest seçim olanağı verdi. Osmanlı – Rus savaşını bahane ederek meclisi kapatmıştır. 18 Şubat 1878 yılında tek başına iktidarı almıştır. 1895 yılında Kürt aşiretleri ile birlikte Hamidiye Alaylarını kurdurdu ve Ermeni ayaklanmasına karşı Kürtleri cepheye sürdü. Bu yöntemleri nedeniyle batı dünyası onu 'kızıl sultan' olarak adlandıracaktır.

Osmanlı tarihinde ilk defa geniş kapsamlı bir polis ve istihbarat örgütü kurdu. Çok sayıda hafiye'den oluşan bu örgütün amacı Abdülhamit'in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamit'e karşı hazırlanan darbe veya ayaklanma girişimlerini önlemekti. Hafiyeler sadece kendi başlarına bilgi toplamakla kalmıyor, halk arasında çok sayıda kişiye maaş bağlayarak geniş bir istihbarat ağı oluşturuyorlardı. Jurnalci adı verilen bu kişiler Abdülhamit yönetimine karşı olabilecek faaliyetleri bildiriyorlar, zaman zaman sıradan insanların veya aydınların hapse atılmalarına veya sürgüne gönderilmelerine neden oluyorlardı.

İttihatçılar tarafından bu Abdülhamit dönemine "İstibdat Dönemi" adı verilir. Bu baskı dönemi içinde İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulur. 1908 yılında bu cemiyet önderliğinde Selanik'te ayaklanma olur. 24 Temmuz 1908 yılında 2. Meşrutiyet ilan edilir. Seçimler sonucunda meclis yeniden açılır. 13 Nisan'da İstanbul'da bu sefer gerici bir ayaklanma başlar. (31 Mart vakası) Selanik'te kurulan Hareket Ordusu 23 – 24 Nisan tarihlerinde ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırır. 21 Aralık 1918 yılında meclis 6. Mehmet tarafından itilaf devleri isteği yönünde kapatır.

27 Nisan günü 2. Abdülhamit tahta son günüdür ve sürgün hayatı başlayacaktır. Yerine 5. Mehmet geçecektir. Sürgüne giderken hiçbir şekilde direniş göstermez, bunun karşılığında divanı harpte yargılanmaz. Hayatı bağışlanmıştır.

5. Mehmet 2. Abdülhamit iktidarı sırasında hapis yattığından devlet işlerinden uzaktır. O yüzden onun iktidar olduğu süre içinde İttihat ve Terakki Partisi ülkeyi yönetmiştir. 5. Mehmet kalp yetmezliğinden ölmüştür. Yerine 6. Mehmet geçer ve Osmanlı İmparatorluğunun son padişahıdır. Türkiye Büyük Meclisi tarafından tahtan indirilmiştir. Malta'ya iltica etti ve oradan 1922 yılında hacca giden ilk padişah oldu ve oradan İtalya'da ömrünü tamamlayacağı güne kadar orada kaldı. Orada kalp yetmezliğinden öldü, naşı borçlar içinde Şam'a götürüldü ve orada yatmaktadır.

Beylerbeyi sarayı yapıldığında bir sürgün yeri olacağı düşünülmemiştir. Isınma için her hangi bir yer yoktur. Elektrik yoktur, baca yoktur. Kış ve yaz soğuktur. Duvarları o kadar kalındır ki, ısınması imkansız gibidir. Yazın o sıcaklarda dahi gidin, içerisinin soğuk olduğunu göreceksiniz. Abdülhamit orada kaldığı sürece marangozluk yapmış ve kendi yaptığı sandalyeler, yatak ve dolaplar ile ilgilenmiştir. Dolapların bakımı, binanın bakımını saray içinde ve etrafını çevreleyen duvarlar içinde yaşamıştır. Zaman zaman denizden açılan kapıla çıkıp, sarayın olduğu yöne doğru derin bir bakış attığı oluyordur. Artık o orada unutulmuştur, sarayda başkası oturmaktadır. Belki dua ediyordur, çünkü hayattadır ve gelenek gereği öldürülmemiştir. Yanı başında tek bir eşi vardır, cariyeleri onu terk etmiştir. Yanız bir adamdır, çevresinden eksik olmayanlar şimdi başkalarının çevresindedir. Unutulmuştur. Tavanlara yazdığı ya da yazdırdığı yazılar ile bugüne bir mesaj bırakmak istemiştir. Tavanda deniz savaşı görüntüleri yanında adalet ve hak sözlerini içeren deyişler vardır. İbadet odasında Kuran'dan alınan ayetlerde adet ve düzenden bahsetmektedir. Adalet ve düzen için hayatını vermiştir, son sürgün yerinde ise sessiz bir adalet bekleyişi ve yaptıklarının anlaşılmasını beklemiştir. Her şey vatan için yapmıştı. Vatanın geleceği için, daha fazla kardeş kanı dökülmemesi için sessizce kaderine boyun eğmiştir. Beylerbeyi sarayı bir sürgün yeridir, o günden bugüne sürgünün izlerini taşır. Sürgün memleketten çok uzak olduğu gibi, bir elinin uzatacağın kadar yerde olabiliyor. Çocukluğu kafes arkasında geçenlerin, yaşlılıkların da kafes arkasında geçmesini kendi kader çizgileri olarak kabul ettiğini görmekteyiz, Osmanlı tarihi içinde.

Beylerbeyi sarayı yaz aylarında bahçesinde müzik eşliğinde kahvaltı verilen ve haremlik ve salamlık olmayan bir güzel mesire gibi olmuştur. Tarihin içine bırakılan o sessiz çığlıklar denizin duvarları dövmesi gibi, oraya gelenlerinde kulaklarına bir şeyler fısıldıyordur. Elbette her fısıltı duyulmaz, duyulsa da anlaşılmaz.

Hiç yorum yok: