17 Nisan 2008 Perşembe

Bir yudum bekleyiş…

Bir yudum bekleyiş…

Lazların diyarını anlatan bir belgesel seyrettim. Bir aile ve köy etrafında kısa bir yakın tarihimize Lazların gözü ile bakan belgesel çalışma. Bir yudum bekleyiş adlı çalışmayı İlkay Nişancı yapmış.

Lazların tarihi çayın oraya girmesi ile değişmiştir. Çay öncesi daha fakir ve mutluymuşlar. Kendi içlerinde, kendi dilleri ve kültürleri ile yaşarken, çayın o diyara gelmesi ve ekim için fındık ağaçlarını kesmeleri, mısırların ekimin azaltmalarını gerektirmiş, çünkü çay ekonomik girdi getirmiş ve yaşamları değişmiştir. Hep dışarıya emekçi veren yer bir anda çekim merkezi olmuş, gidenlerin bir bölümü çay ile geri dönmüş. Para kazananlar ise köylerinden kasabalara ve daha sonra başka şehirlere doğru göç etmişler. Gelmişler ve gitmişler. Şimdilerde köylerde kış aylarında birkaç yaşlı insan kalır olmuş.

Lazların yaşayan kültürlerini ortadan kaldırmış, eski imece yerine işçi tutar olmuşlar. Türkü geceleri düzenlenirken, şimdi ezgilerin sadece gölgeleri dağlara ve çay yapraklarında kalmış. Lazlar eskiden sadece kadınları çalışırmış, şimdi gurbete gidenlerin erkekleri de çalışır olmuş. Çay gelmiş, mısırın krallığı tarihe karışmış, eskiden mısır unları ile yapılan ekmeğin yerini buğday unu almış. Yumurta ve sütü artık marketlerden alır olmuşlar. Doğal olarak köy evlerinde olan ve birlikte yaşadıkları canlılar bile artık ortada gözükmez olmuş. Çay onların geleneğini bozmuş. Doğasını değiştirmiş. İyi ekonomik girdi getirmiş, daha rahat yaşar olmuşlar ama gelenekleri birer birer kaybeder olmuşlar.

Çay bereket getirmiş, yanında Avrupa gübresini de. Avrupa gübresini doğaya atarken, avuç avuç ve bilmeden kullanmışlar. O güzelim alabalıklar azalır olmuş. Toprak beyaz renge doğru döner olmuş. Gübrenin artıkları toprak yüzeyinden yağmur ile akar olmuş.

Çay gelmiş ama çaya bağımlı olmayan birde felaket gökyüzünden aşağıya akmış. Hiç isimlerini dahi duymadıkları yerde patlayan nükleer reaktörün sonucunu bura insanı kanser olarak toprağı üzerine öter olmuş. Kanser her aileden can alır, sakat doğumlar artar olmuş. Sadece topraktan mı geliyor, gökten mi geliyor bilinmez olmuş ama sonuç hep acı olarak yaşanır olmuş.

Çay demek bura insanı için medeniyet olarak algılanmış baştan, sonra çay onların sonunu getiren bir araca dönmüş gibi. Topraklarını çay öncesi iş için terk ederlerken, şimdi başka nedenlerden terk eder olmuşlar.

Birkaç yaşlı Laz, eskilerin söylemi ve özlemi içinde bekler olmuşlar, onlar demli bir çay eşliğine bir yudum…

Hiç yorum yok: