18 Nisan 2008 Cuma

Yazı yazmak ayrıcalıklı mıdır?

Yazı yazmak ayrıcalıklı mıdır?

Bu ülkede yaşamak bir ayrıcalıktır, çünkü yaşarken gördüklerin bütün dünyada bin yıl yaşasan göremezsin. Yaşam hızlı ve çok çeşitlidir bu ülkede. Yazı yazan, mizah yapanlar için müthiş bir sahnedir. İzle ve yaz!

Kızılbaş o, onun cenaze namazı kılınmaz der cami hocası, nedeni de diyanet işleri başkanlığı yayınlarında gizlidir. Alevi inancı hala diyanete göre sapık ve sapkınların inancı olarak algılanır. Onları İslam’a çağırmak ve yeniden İslam dini içine kazandırmak için tüm alevi köylerine cami yapımına devam edilir.

Alkollü olduğu hastasını muayene etmeyen doktor, benim prensibim alkol alana bakmamak der, hastasının yüzüne bakmadan muayene odasından çıkar gider.

Normal eğitim içinde haftada bir iki saattir din dersi ama nedense bu iki saat çocuğun tüm hayatına uygulanmak istenir. Ramazan ayında okul kantini açtırılmaz, yemek haneler yıllık bakıma hep bu aylarda yapılır.

Ramazan ayında oruç tutan polis sayısı her geçen yıl katlanarak artar, iman gücü ile solcu göstericilere saldırılır. Kurşun atan faşist biri olsa da suçlu solcudur diye bakar ve solcu öğrenciler olaylarda tutuklanır.

Solcular alevi olarak algılandığı için, Alevilerin ve solcuların öldürülmesini doğal karşılanır. Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri içinde yapılan saldırılarda, Madımak oteli bir yangın yerine dönüşmüş ve orada Türkiye’nin aydın yüzü yanmıştır. Hayatını kaybedenler için orası müze yapılacağına, et lokantasına dönderilir, “pişmiş aşa su dökülmez!” diyerek inat ile orada et kızartılmaya devam edilir.

Otobanın ortasında yol çöker, hiçbir işaret konmadığından bir aile hayatını kaybeder o çöken yolda. Hayat kaybedildikten sonra oraya inşaatlarda kullanılan araçlar ile çukurun etrafı işaretlenir. Trafik çöküğün sağından ve solundan akmaya devam ederken, kazaya bakarken kaza yapanlar bu ülkede olur.

Kaçak havai fişek üretenler şehrin tam ortasında bir iş hanında üretimine devam eder. Bir gün havai fişekler patlar, onu izlemeye çatıya çıkanlar havai fişeklerden çıkan ateş ile ölürler. Çalışma bakanı ve belediye başkanı olayın unutulması için zamana yayarlar. Gerçekten de bir aya kalmaz unutulur. O iş hanlarında üretim devam eder.

Tersaneler çalışmıyor, verimli üretim yok derken, birden tersaneler ucuz işçilik ve kaliteli üretim ile serbest piyasadan iş almaya başlarlar. Ucuza mal olsun diyerek güvenlik için harcanacak para harcanmaz ve artı değer olarak kasada kalır. Bu arda canını kaybeden işçinin ailesine gece yarısı gidilir ve acı parası bu artı değerden verilir. Acı düştüğü yeri yakar. Birgün gazetelere haber olur, işveren basını suçlar, ülkeye giren döviz düşmanı olarak! Bizi canavar olarak gösteriyorlar diyerek haber yapan muhabire gözdağı verilir. Bu arda ölümler olmaya devam eder.

Her bir Mayıs’da taksim meydanı ve İstiklal caddesinde solcu olarak kim görülüyorsa üzerine biber gazı dökülür, kahvede oturanlardan biri solcu olduğu tahmin ediliyorsa tokatlanır. Bu olay kameralar önünde olur ama tokat atan polis yakalanamaz, dava eylemi yapanın tespit edilemediği için düşer. İstiklal Caddesine 1 Mayıs’da girenler biber gazının dumanı altında kalmayı göze almış demektir.

Haberin ve mizahın bol olduğu ülkede yazı yazmak ayrıcalık değildir.

Hiç yorum yok: