20 Ocak 2008 Pazar

CHP günümüzde kimi temsil ediyor?

CHP günümüzde kimi temsil ediyor?
Partinin dayandığı taban sınıflardır. Muhafazakar partilerin dayandığı taban genelde orta ölçekli sermaye grubu ve onun etrafında beslenen değişimden daha çok var olan sistemin devamını isteyen kesimleri temsil eder. Köylüler, sermaye sahipleri, temel olarak seçmen grubunu oluşturur. 12 eylül 1980 yılına kadar da bu kesimden oy almışlardır. O tarihlerde sağ partiler sanayi kentlerin belediye başkanlıklarını pek alamazdı.

İdeoloji partiler ise dayandıkları seçmen tabanını kendisi belirler ve ideolojileri yönünde seçmen oluşturmaya çalışırlar. MSP / MHP bu konuda en iyi örnektir. Homojen bir yapı içinde, parti başkanın belirlediği siyasi yol mutlaktır, değiştirilmesi dahi düşünülemez. 12 Eylül 1980 yılından sonra bu partilerinde misyonun bittiğini, yeniden biçimlendiğini görmekteyiz.

Sosyal demokrat parti adını kullanan CHP 12 Eylül öncesinde işçi sınıfı ve aydın / öğrenci kesim tarafından desteklenmiş ortanın solu bir parti görünümündeydi. 12 Eylül 1980 yılında kapatılması ile bu misyonundan uzaklaşmıştır.

Yukarıda kısaca 1980 askeri darbesinden önceki siyasi partilerimizin arasında ki duruş noktaları ayrılığını belirttim. Askeri darbe yaşantımızı olduğu gibi değiştirmiştir. Siyasi yaşamın olmazsa olmazı siyasi partilerin de duruşları ve dayandıkları tabanlarının da değişmesini getirmiştir, çünkü 12 Eylül sadece bir darbe değil, ideolojilerinin de altlarının boşaltıldığı köklü bir saldırıyı da sembolize eder. Bütün siyasi partilerin yasaklanması ve bütün eğilimlerin tek partide toplandığını ileri süren Turgut Özal’ın liberal politikalarının öne çıkması ile birlikte siyasi yaşantımızın yeni partileri de yeni duruş yerleri ile ortaya çıkmıştır. 12 Eylül öncesi duruşlarını kaybeden partiler yeni insana uygun örgütlenmeye gitmiştir. İdeoloji partileri daha çok popüler politikaya yönelerek iktidar hedefine doğru var olan koşulların da uygun olması ile birlikte değişim yaşamışlardır. MSP yerini alan parti İslami sermayenin Türkiye’de örgütlenmesine uygun olarak, güçlenmesine paralel olarak popüler politikaya yönelmiştir. Cami parfümlü parti, kışla parfümlü siyasilerin komünizm ve Kürtlerin bağımsızlık söylemlerine karşılık panzehir olarak başlangıçta desteklenmiştir. Devlet güdümlü Hizbullah örgütünün ortaya çıkışı, İstanbul gibi büyük metropollerde sol görünümlü cami parfümlü örgütlerin eylemlerinin artması bir tesadüfi durum değildir, siyasi bir tercihti. (Türban sorunu bir tercihtir. Kemalizm adına yapılmış politik tercihler 12 Mart rejiminin kötü bir karikatürüydü. Biçimsel olarak 1930 yılları günümüzde yaşatma çabası olarak ortaya çıkardığı bir mizahi şov olarak da algılanabilir, fakat yaşam bir şov alanı değildi. Kazanımların teker teker ortadan kaldıracak bir süreci de sembolize ediyordu.) Siyasi zemini belirleyen ekonomik güçlerdir. Yeşil sermayenin ülkede güçlenmesi ile birlikte cami parfümlü söylemlerinde günlük yaşantımızın belirleyici olması doğaldır. Askeri rejim kendi düşmanını yine kendi eylemleri sonucunda yaratmıştır. Kürt dilinin yasaklanması PKK örgütünün yeniden doğuşuna olanak yaratmıştır. Zindanlar işkence yerlerine dönderilirken, dışarısı da sessiz çığlıkların hakim olduğu bir düzene bürünmüştü. Liberal ekonomik program devletin elindekilerini başkasına peşkeş çekmek olarak algılanan özelleştirme son hızı ile devam ederken, alışkanlıklar ve düşünce yapısı da değişiyordu. Askeri rejim yeşil sermayesinin palazlanması için her türlü ortamı yaratmıştı. Al Baraka Türk bu rejimin tercihi yönünde ülkemizde hizmete başlamıştı. Suudi sermayesi Suudi geleneklerini de yanında taşıyordu. Ülkemizde bize özgü bir dönüşüm yaşasa da, bugünkü sorunların oluşmasında zemin hazırlamıştır. El Kaide Suudi sermayesinin bir ürünüdür. Afganistan’da Sovyet rejimine karşı oluşturulmuş, ABD destekli bir örgüttür. Balkan ülkelerinin oluşması sırasında askeri örgütlenmesini artıran bir evrensel İslami örgüt olmuştur. Arap liderlerin yanında diğer ulusların vatandaşlarının katılımıyla global bir görünüme bürünmüştür.

Ülkemiz özneline dönersek, 12 Eylül sonrası oluşan siyasi durum ve partiler, eskisi gibi bir ayrışma yerine birbirine benzeyen politikalara hayat vermişlerdir. Sadece parti isimleri ve liderleri değişiyordu, fakat politikalar ve ideolojiler aynıydı. Bu benzeşme iktidara hangisi gelirse gelsin uyguladıkları politikadan ortaya çıkmıştır. Süleyman Demirel Özal’ı eleştirirken, kendisi ondan farklı bir şey yapamamıştır. İnönü ve Ecevit yardımcı güç gibi onların politikalarını desteklemiştir, farklı bir şey yapamamışlarıdır, çünkü ekonomi politikayı belirleyen güçler ülkemize belirlediği politika hayata geçirilmesinde her hangi bir pürüz dahi istemiyorlardı. Kim gelirse gelsin, uygulanacaktı, uygulandı da! Kimliksizleştirme ve omurgasızlaştırma bu dönemin bir ürünüdür. Kişiler gibi partilerde omurgasız ve ideolojisizdir. Paradigma öne çıkmıştır. Siyasi çıkar yerine kişisel çıkar öndedir. Eski bir başbakanın dolandırıcılıktan ceza alması buna güzel bir örnektir. Örgüt adına hırsızlık yapmıştır, fakat örgütün ne olduğu ortadır. Örgüt benim demektedir, güvensizdir kendisinden sonra gelenlere. Ayrışma uzun süreli bir iktidarı ortaya çıkarmıştır. İdeoloji yerini paradigma doldurmuştur! İktidarda kalmak kişisel çıkarların korunduğu sürece vardır, çıkarlar çatışmaya başlandığında iktidardan uzaklaşma kaçınılmazdır. Değer paradır, maddi güçtür!

Kısaca gelişim sürecini incelediğim bu süreç içinde CHP hangi rolü oynamaktadır? Kimi temsil etmektedir? Son seçimlerde biz etnik azınlıkları ve tarikatları temsil edemeyiz diyerek alevi inancındakilerini ve Kürtleri dışlamıştır. Onların temsilcilerine yer vermemiştir. En uçta ve homojen ulusal devlet söylemini kendisine yapıştırmıştır. İşçi sınıfından uzaklaşmıştır, sendikallar ile bağlantısı yoktur. Aydın kesiminin büyük bir bölümünü kendisinden uzaklaştırmıştır. Homojen bir toplum için ütopik bir söylem içindedir. Yaklaşan yerel seçimler öncesi alevi derneklerinin kongrelerinde ziyaretçi olarak orada kendilerini göstermekteler. Dayandıkları bir siyasi zemin yoktur, kışla parfümlü siyasilerin tercihleri onların tercihi konumdadır, fakat kışla parfümlüler politikaları tutucudur, sosyal demokrat dahi olamazlar. Eski bir genelkurmay başkanının siyasi tercihi bunun açık göstergesidir. CHP safları yerine DYP saflarından politikaya atılmıştır.

Kendisini dışlayan bir partinin kongrelerinde yer almasına izin vermezdim, eğer Alevilerin yerlerinde olmuş olsaydım; ‘Madem beni temsil etmiyorsun, gelme!’ derdim. Bakın Türk-İş son kongresinde yoktular. Neden, çünkü orayı AKP’ye çoktan kaptırdıklarını biliyorlardı! İşçiden uzak, Alevi’den uzak, Kürt’ten uzak, memurdan uzak sadece Baykal çevresinde duran bir parti ülke geleceği için ne diyebilir? Kimi temsil etmektedir?

2.1.2008

Hiç yorum yok: