20 Ocak 2008 Pazar

Sessizliğin içinden…

Sessizliğin içinden…
“Halka karşı bu kadar vurdumduymaz olunması, ekonomik açıdan onlara gereksinim duyulmamasından kaynaklanıyor.” Nijerya Toplumsal Eylem örgütü başkanı İsaac Asume Osuoka. (National Geographic, Şubat 2007, sayfa 114)

Yukarıdaki sözleri ülkemiz üzerine düşünürsek gerçeklik paydası bulabilir miyiz?

* * *

Kadıköy’den Karaköy’e giden vapurlara baktım, arkalarında martılar kanat çırpıyordu. Bir bölümü ise gidene önemsemeden deniz üzerinde çevreye dikkatlice bakıyordu. Kaldırımda koşturanlar ve kapalı alanda çay içenlere baktım. Yaşamın koşturmacası arasında martı gibi etrafını seyredene pek rastlamadım. Martılar giden geminin arkasından koşturuyordu, liman önünde koşturanlar ise giden geminin arkasından bakar konumundaydılar. Ellerinde cep telefonları ile oynar haldeydiler. Bir kış günün de güneşin tepede olması sıradan bir şeymiş gibi algılanıyordu. Değişime ne kadar çabuk uyum sağlıyoruz!

***

39 Osmanlı padişahının çoğu beyin kanaması, kalp krizi ve veremden ölmüş, kalanlar ise öldürülmüş. Osmanlı düzeni yıkılmayacak derken, tarih sahnesinden yaşadıkları gerçekleri çıkarılıp destanlar yaratmak ile uğraşıyoruz. Bir çağ deviren padişahın sonun ne olduğu hala tartışmalıymış, öldü mü, öldürüldü mü?

***

Yakın tarihimizin tarihi bilgileri bile resmi bilgiler ile sınırlı olmaya devam ediyor, kuşkular ve sorular hep ortada dolanmakta, acaba demekteyim, tarih hep kuşkuların ve varsayımların olacağı tartışma alanı olarak mı kalacak? Nereden gelir resmi tarih kavramı ve gerçek tarih? Hangisi gerçek?

***

Afrika’da bir ülkede çocuklara tecavüz erek öldürüyorlar, bir seçim sonucunu beğenmeyenler tarafından. Çocuklar mı sandıkların geleceğini belirlediler, büyüklerin kavgasına bir anda kurban olmuş olmalarına rağmen, kalkınmış ülkelerin televizyon kanallarında acaba hangi dizi ya da daha çok izlenmiştir. Afrika unutulduğuna göre, orası artık batı için verimli değildir!

* * *

Eski fotoğraflara bakarken, o döneme ait elbiselerin biçimlerine ve çevresine bakarım. Geçenlerde bir fotoğraf gördüm, Samsun’da çekilmiş. Bir sinema filmleri afişleri önünde bir grup insan durmaktadır. İçlerinden biri hamaldır. Kim bilir o çocuk ne hayaller kurmuştur. Yaşam acıdır, biri sokağından öteye geçemezken, bir başkası çok uzaklardan gelip o anı fotoğraflayabiliyor, üstelik kimlerin ne yaşadığını ve ne düşündüğünü bilmeden. Fotoğrafçı bir hırsız gibidir, kendi düşüncesini ve duruşunu çektiği kareye yansıtırken, oranın gerçekliğini de bilmeden geleceğe aktarır. O andan çalınan biz zaman dilimidir, zaman düşmez kağıt üzerine fakat zamanın izi orada durmaktadır.

* * *

Bu ay suikastlar sonucu yaşamını yitiren Hrant Dink ve Uğur Mumcu'yla gözaltında öldürülen Metin Göktepe anılıyor. İsmini anamadığım o güzel insanlar, sesli bir şekilde aramızdan yok oldular biz hala sessiz kalmaya devam mı edeceğiz?

8.1.2008

Hiç yorum yok: