20 Ocak 2008 Pazar

İstanbul’u geziyorum, gözlerim kapalı!

İstanbul sokaklarında gezin, Türkiye’yi gezmiş gibi olursunuz. Bütün çarpıklığı ile Türkiye İstanbul’a sığmış gibidir. İstanbul demek Türkiye demektir. Bütün renkleri, bütün dilleri bu şehrin içinde bulmanız mümkündür.

Bazı semtleri ortaçağı yaşamaktadır. Modern İstanbul görüntüsü olan duraklar, alman ve amerikan firmalarının logosunu taşımaktadır. Bir Avrupa şehrinde karşılaşacağınız duraklara burada rastlamanız sizi şaşırtmaz. Otobüs duraklarında bulunan bilbordlardaki reklam afişleri ilginizi çeker, çünkü ışıklandırılmış ve modern bir görünüm sergiler. Standardı bellidir. Oraya parasını veren reklamını astırır. Genelde büyük firmalar oralara reklamlarını vererek kendi müşterisini yaratmaya çalışır. Modern dünyaya açılan bir kapı gibidir bu reklamlar. Yaşam sokakta daha farklıdır, oradaki yaşam daha farklıdır. Bu farklılık yüzünden olacak bu bilbordlardaki kadın fotoğraflarının üzerine kendilerince sansür uygulayanlar çıkmıştır. Camları kırmak yerine "Ahlak Maneviyat Tahribatına Hayır! Edep Ya Hu" diye yazı bulunan çıkartmalar yapıştırmışlar.

Yazının içeriğine bakarak kimler tarafından yapıştırıldığını ve hangi semtlerde görüldüğünü tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu mesaj reklam verene değildir, reklamı tüketenedir. ‘Bakın burada biz varız, o reklama bakarak o şekilde davranmayın!’ diye uyarısını yapmaktadır. Kendi kafasında oluşturmuş olduğu yaşamı dayatmaktadır. Mahalle baskısı otobüs duraklarında yazılı olarak durmaktadır.

İstanbul semtlerine göre yaşam tarzları oluşmuş gibidir. Sokaktaki yaşam ve büyük alışveriş merkezlerinde (özel korumalı semtler ve siteler dışında) yaşam olarak ayrılacak kadar keskindir. Özel korumalı ve dünya ile bağlantısını koparmış büyük alışveriş merkezlerinde daha çağdaş görünüm hakim olurken, Mısır Çarşısında Avrupalı turistlerin dışında buralı başı açık, modern kıyafetler içinde kadını görmeniz zor gibidir, çalışan kadın dışında elbette.

Kadının toplum dışına iteklenmesi karşısında, kadının da direnişini görmekteyiz. Gericiliğin kök saldığı semtlerde kadın çarşaf altına zorlanırken, çarşafın modern siyasi yorumu türban ile direniş gösterdiğini düşünmekteyim. Çarşafa karşı türban. Sanki ortaçağda yapılan bir mücadele gibi geliyor değil mi? Yaşanan zaman dilimi ortaçağ değil, çünkü ortaçağda türban yoktu. Şimdiki zamandan bahsediyorum. Modern yaşamın getirdiği kıyafetler ile sokakta dolaşmak gün geçtikçe zorlaşıyor gibidir. Modern kıyafetlerin üzerine eğer türban takarsanız, modern kadın gibi özgür davranırsanız, istenen kadın profiline ulaşmış oluyorsunuz.

Üsküdar sahilinde kız kulesine karşı oluşturulmuş platformlarda, el ele göz göze türbanlı genç kızlar ile genç erkekleri görmek yadırgatıcı olmasa gerek. Erkeklerin kıyafetlerine baktığımızda varoşlardan geldiğini düşünebilirsiniz. Varoşların çocukları kaçamaklarını kız kulesine karşı yaşıyorlar gibidir. Çarşaflı kadını orada göremezsiniz, fakat türbanlı genç kızlarımızı modern kıyafetler içinde, kendine güvenen yürüyüş içinde görebilirsiniz. Daha özgürdür, hareketleri serbesttir. Erkek arkadaşı ile öpüşmekten dahi çekinememektedir. Romantik saatlerini türban takarak daha özgürce yaşamaktadır, ailesinin gözlerinden uzakta.

Türban takanlar hem batı tarzı yaşama karşı duruşlarını ortaya koymaktalar hem de ortaçağ görünümü olan çarşafa karşı direnişi göstermektedir gibidir.

Siyasi bir sembol olarak kullanılan türban başka anlamları da içinde barındırdığını düşünüyorum. Türban takarak çalışma yaşamı içinde olanlar, patronları istediği için değil, kendi istedikleri için taktıklarını tanıdıklarımdan biliyorum. Fakat işverenlerinde yeni düzen içinde sekreterlerinin türbanlı biri olmasını da istediklerini saklamamak gerek, özellikle devletten ve belediyeden ihale alanlar için. Dış görünüş önemlidir ve her döneme de uyulur. Çalışan kadın türban taktığında daha özgürdür, çünkü cami imamına göre (ki geçenlerde bir yerde vaaz verirken cemaatine açıklamıştı) çalışan kadın kötü kadındır, kötü yola düşmüştür! Kötü yoldan çıkmak için kapanması yeterlidir, Allah herkesi affeder! Türban tak rahat et!

Türban modern İslam’ın bir dış görünüşüdür. Eski sembollerin yerini almıştır. Çarşaf iticidir ve siyahtır. Muhafazakar kadın tercihini çarşaf yönünde değil, türban yönünde kullanmıştır. Modern çizgilerin hakim olduğu lüks tüketiminin yolunun açık olduğu bir yaşam tarzıdır. Kapitalist rejim altında yaşamaya uyumludur. Boyun eğen bir yaşam yerine göreceli olarak daha özgürcedir ve batıya karşı duruşu simgeler, fakat batı gibi yaşamayı da ihmal etmez. Türban çağımızın çelişkisinin yaşandığı bir görünümdür.

Türban takanlar, gerçekten İslam’ın emri olduğunu düşündüğü için takmış olabilir. Siyasi bir sembol olarak görmüyordur, fakat günümüzde bir siyasi sembol olmuştur. Türbanı siyasi simge olarak görenler, iktidara gidiş için bir araç görmeye ve kullanmaya devam ediyorlar. Sembolü takanlar değil, sembolü kullananlar iktidardadır. Sembollerini de yanlarından ayırmadan.

Çarşaf giyenlerin yanlarındaki beylere bakıyorum, onlar modern kıyafetler içindeler. Sokakta tek başlarına veya grup olarak dolaşan tarikat kıyafetlilerin yanında da kadın görmüyorum. Onlar sanırım eşlerini kafeslerin arkasında bırakıyorlardır. Çelişki yaşamın ayrılmaz parçasıdır.

Modern Türkiye’nin en büyük şehrinden bana yansıyanları paylaşayım dedim, farklı bir pencereden bakarken. Modern zamanı mı yaşıyoruz, yoksa fatih’in İstanbul’u fetih ettiği zamanı mı? Acaba o zaman dilimi bugüne göre daha mı moderndi?

İstanbul rüyaların hakim olduğu şehirdir, evren farklı aksa da İstanbul’da yaşam çok farklıdır. İstanbul’u geziyorum gözlerim kapalı.

20.1.2008

Hiç yorum yok: