12 Ocak 2008 Cumartesi

Gündem değişirken

Gündem değişirken

Gündem; ülkemizde aniden değişir, buna alıştık! Alışık olmadığımız ise kendi kendimize yaptığımız propaganda dışında yeni çıkış yollarının aranmaması. (Türkün Türk’e yaptığı propaganda! Çetin Altan)

Son 30 yıldır ülkemizde binlerce evladımız, kardeşimiz, sevdalımız bu topraklara kurşun yarası ile düştü. Bingöl’de 30 silahsız askerden bugüne kadar düşen düşene ama siyaset sahnesinde değişen bir şey yok! Ölen öldükleri ile kaldı, ateş düştüğü yeri yaktı ve bir girdap içinde dolanıp durduk. Zaman zaman girdap içinde dibe doğru indik, sonra dönmeye devam ettik. Propaganda yaptık durmadan, birbirimize. Çözüm yolu Diyarbakır dedik, çözüm barış dedik, Kürt realitesini tanıyoruz dedik, dedikte hep sözde kaldı. (Bu sözleri sıradan insanlar demedi, ülkenin başbakanları demiştir.)

Savaş çığırtkanları yine havaya ellerini açmış, savaş çıkmasını beklemekteler. Sınırları aşalım, sınırların dışından geliyor bu terör diye yüksek sesle ve büyük başlıklarla çığlık atıyorlar, fakat sorun üzerine kimse düşünmüyor, varsa yoksa kan aksın, öcümüz alınsın! Kan davası gibi, ölen karşılığında öldür! Devlet babamız değil mi kan davası ilkel bir davranış biçimidir diyerek, kan davalıları barıştırmak için aracı olan.

Devlet kan davası güder mi?

Soruya hayır diyorsak eğer, çözüm sınır ötesinde değil, sınır içinde aramak gerekmekteyiz. Sorun kaynağı dışarıdadır diyerek gösterenler, sorunun gerçek anlamda tanımlanmasını istemeyenlerdir. Sınır boyunca duvar ören ülkeler bulunmaktadır, hadi diyelim sınırlarımıza mayın duvarı yerine gerçek duvarlar ördük, sorun çözülür mü?

Daha fazla kan dökülmesin istiyorum, çünkü gidilecek sınır ötesi bir savaş halinde ne kadar insanın öleceğini şimdiden bilemeyiz. Fakat geçmişte kaç defa sınır ötesi harekat olmuştur, sonuç verici olmadığı ve geçici bir durum yarattığını bugünkü olaylara bakarak söyleyebiliriz.

Bugünlerde milletvekillerine ait web sayfalarına baktım. Her baktığım sayfada, başyazı olarak başbakana bir mektup yayınlamışlar! Başbakana yazılan açık mektupları okuyunca üzüldüm, çünkü en soğukkanlı olması gerekenler, yangına körükle gidiyorlardı.

Çözüm savaş, öldürmek değil! Bunu 30 yıldır uygulanan politikalardan anlamış olmamız gerek. Tarihimiz sayısız veriler sunar bize, nasıl tavır almamız konusunda. Bir girdap içindeyiz ve bizler birbirimize propaganda yapmaya devam ediyoruz. Duygusal tepkiler sorunu çözmez aksine karmaşıklaştırır.

Tarih bilinci içinde ve devlet politikası gereği soruna doğru yanıt veren politikacılarımız yok mudur? Ülkemizde birden çok strateji kurumları vardır, onlar savaş çığırtkanlığı dışında ne gibi öneriler sunmaktalar?

Bir arada yaşamı savunuyorsak eğer, insan haklarına saygılı çağdaş devleti nasıl yaşatılabileceğini önümüze koymak zorundayız. Silahların gölgesinde kalan bütün çözüm önerileri yeniden gündeme getirilmeli ve açık şekilde geleceğimize yönelik önerileri korkmadan seslendirilmelidir. Ne yazık ki, düşünceleri yüzünden savaş çığırtkanlarının ellerinde ki silahlar ile aydınlarımız kurşunlara hedef olmuştur. Korku bütün ülkeyi uzun senelerdir sarmıştır ve boğmaktadır.

Gündem bir anda değişmiştir, anayasa tartışmaları henüz tam başlamamışken. Anayasa taslağında var olan özgürlüklerde ne yazık ki ve korkum, bu olaydan sonra yok olacak ve 12 Eylül Anayasasından daha geri bir anayasa önümüze gelecektir. Silahlar yeniden gündemi işgal etmiş ve geleceğimizi belirlemektedir! Silahların belirlediği gündemler çoğu zaman özgürlüklerin daha da yok olduğu anlamına gelir.

Umudum, bir daha gündemimiz bu şekilde acı bir olay ile değişmesin. Silahların gölgesi dışında da yaşam vardır, bu yaşam önümüzde durmaktadır. Girdaptan kurtulabilmek için, birbirimize yaptığımız propagandadan vazgeçip, anlaşılır bir şekilde karşılıklı konuşmaya başlamalıyız. Silahların konuştuğu bir yaşamda, bir arada, gönüllü birliktelikler olmaz!

10 Ekim 2007

Hiç yorum yok: