6 Ocak 2008 Pazar

dalgıç

"Ana, ben dalgıç olmak istiyorum!"
"Ana nerden çıktı bu?
Öğretmen olmayı, dohtor olmayı duydumda, dalgıç olamayı heç duymadım!"
...
"Oğlum haklını mı kaçırdın?..
Durduk yere, heç insan dalgıç olur mu?
Bizim buralarda, aha şuradan akan ırmaktan başka su yok, ona da dalgıç olamaya gerek yok, görüyon kaç yıldır burada bereket dahi yağmıyor, ondandır suyu eyecenem azaldı, şimdi kalgıyon dalgıç olacam deyiveriyorsun da, deyiveriyon da hadi deyelim he dedi buban, nerde olecan acep, buralarda dalabileceğin su bilem yok. Bizim buralardan denizci askerde olmaz ki, ona desek öğretse, ee n’olacak de bakham hele, kınalı gözlüm, evimin direği!"
...
"Gürüyon ya, bişey dedin, neler demedim?"
...
"Biliyon ya, yavrum, herşeyimizi kaybediyok, göç yolu gözüktü bizlere, bugüne kadar iyi kötü ata diyarında karnımızı doyurur, törelerimizle birlikte yaşardık, hani bilir misin, heç nerden bilecen o zamanlar sen henüz doğmamıştın, bense henüz taze kız. Askerler el koymuştu yönetime ya, hani buralar dağ taş asker olmuştu, köyde kim var kim yok herkes köyün meydanına toplamışlardı, hani bizler gülecek miyiz ağlayacakmıyız bilemeden o ayaz altında tutulmuştuk ya, hani o yıllarda buraya devletden birileri gelmişti de dağı taşı ölçmüşlerdi. Ha birede bağırıyorlardı, anam anlamaz ama derdi ki; "al şunlarıda zıkkımlansınlar da buraya bulaşmasınlar deyi, abimin eline bir şeyler verir gönderirdi... Neyse canını sıkmayım, o adamlar gittikten sonra bir süre ahali arasında konuşulurken duyardık buraları çok çok değerlenecek, bu dağlar taşlar para edecek deyi, bazılarımız sevinir, bazılarımız ama anlamını bimediğim bir şekilde üzülürlerdi, hatta biliyon ya, geçenlerde ölen halam bir de ağıt yakmıştı da, anlamamışdık, o günlerde ölen de yoktu!"
...
"Neyse, biz ne düşünmüşdük, halam bu yaşta kara sevdaya tutuldu da, açıklıyamıyor diye de kendi aramızda kıkırdamışdık... Dedim ya o günlerde yeni yetmeydim, kafam çalışmazdı!.."
...
"Nerden bilecen tabi, sen henüz yohktun! Buban da beni öğle süzerdi de, içim giderdi, nereye baksam onu görür, onu konuşur olmuşdum da kimse bilmezdi! Yeni bıyıkları terlemişti, şimdi ki gibi değil tabi, görüyon saçları apak oldu, kimse sormaz neden apak olur buranın insanın saçı deyi!"
...
"Dinliyon değil mi? Sanki burada değilmişsin gibi bahtın gibi geldi, neyse biliyon ya, o yıllar geçti, ama ne gelen oldu ne de giden... Geçti günler aylar... Düşüm olmuştu gerçek, sen dünyaya gelmiştin de onlar gelmemişti, hani dağlar taşlar para edecekti!. Köye candarma geliyor, muhtarı çağırıyor, sonra geri gidiyorlar... Önceleri tek tük sesler duyduk dağdan, önemsemedik önceleri, daha sonra o sesler yaklaştı, yaklaştı, yaklaştıkça gücünü artırdı. Gücünü artırdıkça candarma daha çok gelir oldu buralara, duyduk ki candarma dağda yatar, yatarda o gürültüler ne olur bilinmez, hani bir gün sabahın köründe köylüleri meydana topladılarda ne kadar erkek varsa dövdüler, ya o günden sonra buban eve geç gelmeye başladı, bazan yanımda zanederim, dönerim
Yoktur, derim kendi kendime yine suyoluna getti, acep ne oldu derim de, korkumdan soramam... Canderma onu dövdü ya, buban hepten sinirli oldu... Çatar oldu, daştan, gözden sakındığı helâlına ve biricik oğluna, sonra bilmem bir gün, üsteri başları toprak kokan, o gençler geldi... Sevecan konuşuyorlardı da, yorgundular gariplerim!.. Hemen evde ne var ne yok döktüm önlerine de yine de az göründü gözüme, verdik veriştirdik, içim kaynamıştı onlara, onlarda sana kaynamışlardı da ne gözel oynamıştın!"
...
"Ah o günler, belki hayatımızın en güzel günüydü!"
...
"Bir süre sonra köyümüze candarma yerine bunlar geliyor, meydan da bu sefer dayak için deyil bu gençleri dinlemek için toplanıyorduk... Bu arada köyden de bazı gençler katılmıştı bunalara, geceler onların olmuştu, gerçi köyde kalmıyorlardı, yoktu ayrıcak gayrıcak!"
...
"Anam katık hazırlardı, eskiden olduğu gibi, ama abimle göndermez kendi verirdi, dualarını da eksik etmezdi, yüzü güler olmuştu, gelen de anamın dilinden konuşur, geçmişten, kahramanlardan sözederlermiş..."
...
"Ne kahramanlarımız varmışta, bizim haberimiz yokmuş!.. Biliyon mu anam da ne çok şey bilirmiş!"
...
"Dışardan gelene karşı her zaman ölçülü olan anam, bunlarla sanki kırkyıllık arkadaşlarıymış gibi samimi olmuştu, bi ara kıskandım da! Anam bana bile böyle sevecan yaklaşmamıştı!"
...
"Ne de kıskançlık ama, bubana bile surat yaptım, yeter dedim, yok işte elimizde ne var ne yok verdik, benim de bi oğlum var dedim de, gülmüştü buban, o güldükçe sinirlendim de, söyleyemedim!.. Yıllar sonra ben de ne kadar gülünç olduğumu anladım, ıskanacak adamları bulmuştum!"
...
"Şimdi sen nerden hatılıyacan, gelenlerin hepsi erkek değildi, yüzüne bakamadığın kadar güzel, ceylan gibi atik, güzel mi güzel, mem û zîn’ler di her biri..!"
"Gel de kıskanma! Bu durum da her güzellik gibi uzun sürmedi, tanrılar kıskandı bizim mutluluğumuzu, töbe tövbe ne diyom, haksız mıyım, susma söyle, bu mutluluğu kim görse kıskanırdı! Bu güzel insanlar geldikleri gibi sessiz bir şekilde gittiler, hala kulaklarımı kabartırım dağlara sesler geliyor mu diye. Onlar gitiler ama bir süre sonra Halil amcanın oğlunun naşı geldi, şehit olmuş, vermemişler önce onu amcama da, bayağı acı çekmiş adam, bi kaç günde sanki tüm ömrü bitmişte, zorla ayakta duruyordu!"
...
"Getirdiler köye, tüm köylü olarak kaldırdık... Cenaze ile birlikte bu sefer candarma ile özel tim denen gözleri ağızları kapalı insanlar da gelmişti, sanki biz onaları tanısak ne olacak, bizden değillerdi ya, yüzlerini gizliyorlardı, yüzsüz oldukları ortaya. Çıkmasın diye takmışlar dedik, kendi kendimize. Bir de ne görek, hani aşağı köy var ya, hani yıllardır, şu otlak yüzünden kavgalımız olan köylülerin erkekleri ellerinde koca koca silahlarla candarmanın yanında dikiliyorlar, nasıl desem, bütün tüylerim diken diken oldu, nasıl da olduk bilemem, baktık birbirimize, duyuyorduk ta inanmıyorduk, insan yaşadıkça neler görürümüş ah oğlum!"
...
"Biz buraları katıksız seviyoruz, iki çulsuz mu bizi korkutacaktı! Onları yıllardır tanıyorduk, ne kız aldık ne de kız verdik, yollarımız bile aynı yerden gitmezdi. Şimdi görüyon ya, para için birbirini satıyorlar!"
"Ana dedim ya ben dalgıç olacam, biliyon, buralar yakında su altında kalacak, ben buraları çok seviyom anam, dedemin mezarını her bayramda ziyaret ederim bilirsin, ben yaşadıkça da ziyaret etmek istiyom anam, bundan dolayı ben dalgıç olucam!"

2001 - Köln
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: