9 Ocak 2008 Çarşamba

Tren ile giderken…

Almanya’da trende gidiyordum geçenlerde. Eskiden trenler daha sakin ve sıkıcıydı, şimdi ise doğu blokundan gelenler sayesinde neşelenmiş olarak gördüm.

Elinde akordiyon olan bir bey ile önünde bir bayan bulunduğun kompartımana geliyor ve çalmaya başlıyorlar. Bir iki dakika sonra bayan elinde bir tas ve para toplamaya başlıyor, tabi hoşlananlar parayı veriyor, hoşlanmayanlar ise söylenmeye devam ediyor. Elinde bir köpek ile çalanlara ters ters bakıp, biz yabancılar bile demeden, bunlar demekte, geldiler ve huzurumuzu bozdular. Bu arada köpeği iki defa havladı ve arka koltuktan biri bravo kime havlayacağını biliyor dedi. Durmuş olayı izliyordum. Çalanlar almanca bilmiyorlardı, onlar aletlerini çalıp neşeli tavırlarla gülümsemeye devam ediyorlardı. Ellerindekini uzatıp para istediler, kimi içine birkaç cent bıraktı, kimi ise başını sallamakla yetindi. Ben bu durumlarda anlamazlığa gelirim, elime bir akrep yapışmış gibi elimi cebime sokamam!

Berlin yolu üzerinde neler ile karşılaştım diye düşünüyorum bugün, bol bol sefalet ile karşılaştım. Tren garları mükemmel bir şekilde yapılmış ve hepsi sanki yenilenmiş gibi, çok lüks görünüm olmasına rağmen hemen içinde yer alan insanların fakirleştiğini gördüm. İnsanların yüzlerinde sanki beton ile örülmüş, hiç ifade yok. Çocuklar her zamanki çocuk ama onlarda sanki daha bireysel olmuşlar gibi. Her biri bir arada ama hepsinin kulağında MP3. Dijital müziğin sesi çevreye yayılıyor. Eskiden bizde arabalar giderken cıs tak ses gelirdi ya, onun gibi bir durum! Çocuklar ve gençler yanımdan giderken onları izleyen cıs tak sesleri var!

Berlin yolu üzerinde ben üç ana noktaya uğradım, üç ayı noktada dostlarım ile görüştüm. Yılların eskitemediği dostlarım kendi dünyalarının yansımalarını izledim. Her birimiz farklı noktadayız, başlangıç noktasından ne kadar uzak yaşadığımızı gördüm. Eskiden bugün yaşadıklarımızı dahi düşünemezdik. Fakirleşen Almanya’da bizlerinde dünyası fakirleşmektedir. Uzak bir diyarda, yurdumuzda bıraktığımız kalpler ile burada sıcak bir ortam yaratma mücadelemiz sürüyor. Kalbimiz ve aklımız hala geldiğimiz yerlerde ve oranın sorunları hala konuşur durumdayız. Oradan ayrılış sebeplerimiz ne olursa olsun, gerçek yurtseverler burada yaşıyor diye düşündüm. Ülke içinde sol görünümlü milliyetçiler her yanı sararken, yanlarında da eski generaller bulunmaktadır. Sol kendisine güvenemiyor, milliyetçiliği bile eski generallerin desteğine ihtiyaç duymakta.

Özgürlükçü sol ise çıkardığı bir günlük gazete ile en az okuyucuya ulaşırken dahi, kendi haber kanallarını kuramadığı için büyük gazetelerin haber aldığı ajansları kullandığından haber bolluğu yok ama bol bol ucuza gazete çıkarmak için köşe yazarları ile gazeteyi doldurmuş durumda. Gazete haber vermek zorunda ama o ‘Özgürlükçü Sol’ kendi partisinden dahi haber veremiyor!

Haber olmayan gazete elbette okuyucu kaybedecektir, sonra oradaki birkaç köşe yazarı neden okuyucu kaybediyoruz diye kendi kendilerine sorup duruyorlar ve kendilerince yanıtlar buluyorlar ama ne kadar gerçekçi? Onlar düşünüyorlardı ki, kendi güzel yazıları için gazete satılır, fakat kendi içinde tanınan ama dışarıdan biri tarafından hiçbir önemi olmadığını düşünemediler. Çünkü kendi çevrelerinde o yazarlara belki çok önem veriliyor, fakat genel içinde hiç anlamları yok!

Ülkemizde yaşayan birinin dünyanın merkezinin kendi yaşadığı yer olduğunu ve kendi yaşadığı sorunların tüm dünya tarafından bilindiğini sanması gibi bir şey! Kendilerini kuru fasulye gibi nimetten sananlar bu ülke toprakları içinde bol!

Tren ile giderken çalgı çalanlara baktım. Her biri anlamadığım bir dilde ezgileri ile yolu daha güzel kılarken, ben de kendi dilimde o güzel ezgilere söz yazarken buldum. Ezgiler evrenseldir, bütün insanları kucaklar, her bir ezgi algılandığı kültüre göre farklı algılanır ve hissedilir. Ben de ezgileri kendi kültürüme göre ve dilimin en cömert kelimelerinden oluşturduğum sözleri yazıyordum kafamın içinden. Belki de yüksek ses ile katılmışta olabilirim. Ezgiler evrenseldir ve ben evrensel dünya içinde küçük bir nokta olduğumu bilerek hedefime doğru gidiyordum.

24.11.2006
İSMAİL CEM ÖZKAN

Hiç yorum yok: