9 Ocak 2008 Çarşamba

Bir sesi izlerken…

Bir sesi izlerken…

Yıldırım Önal birçoklarınız için bir şey ifade etmez. Benim yaşımda olanlar belki duymuş olabilirler ismini. Onun isimin öğrenmeden önce sesi ile tanıştım. Eskiden radyoda arkası yarın oynanırdı. O oyunları seslendirenler ile bir bütün olur, o sesin bana bıraktığı izleri takip ederdim. O günden beri kulağımda ve yüreğimde ses durur.

Yıllar ilerledikçe birbirinden değişik karakterlerde onu beyaz perde de gördüm. Beyaz perdede gördüğüm Yıldırım Önal tahmin ettiğim gibi kalın çizgileri olan ve derinden bakan biriydi. Sonsuzluğa anlamı bakışı altında, kendine özgü ses tonuyla her oynadığı oyuna ayrı bir karakter veren sinemamızın ve sahnelerimizin unutulan ama benim için unutulmayan oyuncusudur. Yaşamın içinde her an görebildiğimiz bir ezilmişi canlandırdı, hep emekçilerden ve onuru ile yaşayan oyunlarda oynadı diye düşünüyorum. Her oynadığı oyun, her seslendirdiği oyun bende bu izlenimi verdi. Türkiye’nin Orson Welles olarak görüyordum. Onun gibi dahi değildi, belki de şanslı değildi ama ona çok benziyordu. Sesi ve duruşu bende hep o dahi adama anımsatıyordu.

Uykum kaçtı ve televizyon ekranlarında Yıldırım Önal’ı gördüm. Büyük oyuncuyu sabaha karşı seyretmek bile beni mutlu etmişti. Uykumu hemen yolculadım ve onu filmin sonuna kadar izledim. Onun yaşamı bir perde gibi gözlerimin önünden ve hep sevdiğim sesler alkolden dolayı bu yaşamdan göç ettiler. Ben de o yüzden belki alkol kullanmıyorum. Çok canım çekerse eğer bir iki bardak şarap içerim ya da bira! Daha ötesine gidemem. Bir anda onun görüntüsü yıllar öncesinden, sesi çocukluğumdan gelen bir dokunuş olarak duyumsadım. Yaşam ne gariptir ki, bazı sesleri ömür boyu taşıyor insan, bazıları ise anında yok oluyor.

Yıldırım Önal dışında başka bir ses daha var beni etkileyen. Müşfik Kenter. Onun sesi de çok farklı ve farklı bir dokusu vardır. Kenter’ler tiyatrosu oyuncuları her biri farklı bir dokusu vardır. Ne zaman onlardan biri yakınıma gelse gider izlerim. Ankara doğma ve büyüme olduğumdan Ankara Sanat Tiyatrosu oyuncuların sesi ve orada oynanan oyunlar benim geçmişimin en güzel anıları olarak durur. Ankara’ya gelen oyunları izlerdim, şanslı biriydim. Yaşantımda hiç unutamayacağım seslerden biri kulağıma söylenen ninnilerdir, ki ara sıra ninni söylemeyi ve dinlemeyi severim. Bir de yukarıda adlarını andığım sesler. Ses deyince adını yazamadan geçemeyeceğim bir Ruhi Su, Sadık Gürbüz, Tanju Okan… Şimdi diyeceksiniz, sadece erkek sesinden mi etkilendin? Elbette değil, kadın sesleri de beni etkiler. Bazılarını para sesi etkiliyor ama beni en çok etkileyen anamın sesidir. Çünkü ilk ninniyi ondan duydum. Anamın sesinde gizlidir tüm kadınların sesi. Anadolu’nun beşiğinde doğmuş olan tüm kültürlerin sesidir. Kibele’den günümüze kadar gelen tüm kadınların sesi etkiler beni.

İSMAİL CEM ÖZKAN
15.01.2007

Hiç yorum yok: