6 Ocak 2008 Pazar

Mayakovski...

Dağıtılmış kuşağın dağıtılmış çocuklarıydık!
İnsanların üzerinden panzerler geçtiği yıllarda savruluyorduk, bir o yana bir bu yana doğru. o sıralarda sesli şarkı söylemek dahi güç iken biz sokakların şairi Mayakovski'yi gündemimize alıp dergi sayfalarına taşıyorduk. Sokakların sesi olduğumuzu iddia ederek, ama sokaklarda sessizlik hâkimdi, korku her yeri kuşatmıştı.
O karanlık dönemlerde el altından okunan nazım şiirlerinin sesinin yüksekliğine kaynaklık eden şairi tanımakla başlayacaktık, sokakların sesini daha iyi yansıtabilmek için.
Çünkü Mayakovski her ne kadar komünist olsa da yabacıydı, yabacılara pek yüz vermezdi polis!
Sokakların şairi, Mayakovski'yi tanımaya başlarken, baktık ki, şairin tek şairlik özelliği yok, yetenek akıyordu her yerinden!
Hayran kalmıştık, artık günlerimiz, Mayakovski olarak akıyordu.
Sokaklarda korku hâkimdi, yüreklerimizde geçmiş kavganın gururu vardı, her ne kadar yenilmiş olsak da.
Evet, yenilmiştik, bu yenildiğimiz dahi söyleyemiyorduk, hala geçmişte yaşayanlar vardı, hala hayaller içinde yaşıyorlardı, korku sokakları kuşattığında.
Biz o korkuyu yırtıp atmayı başarıyorduk, şairi gündemimize almakla…
Seslerin dansı vardı şiirlerinde, o dansı görmüştü ilk defa nazım ve vurulmuştu, anlamamıştı ne yazdığını, ama vurulmuştu seslerin dansına.
O gün tanıdı ilk defa Türk şiir severler, tanıdılar ve sevdiler…
Karanlıkta yazılar haykırıyordu, isyanı anlatıyordu, güzel günlerden bahsediyordu, üstelik hiç anlamadığı halde şekli gösteriyordu.
Şairler sessiz kalamayacaktı bundan sonra, haykırmayı öğrendiler, sokakları taşıdılar şiirlerine.
Uzaktan bir şair getirmişti, şeklini, sevmişti hareket, propagandasını dahi yükselen sesler üzerine oturtmuştu.
Korku her yeri kuşattığında, gönüllerdeki bir ışıktı artık şiirler.
Uzaktaki hatta hiç görmediği ülkenin insanların kalbini kazanıyordu Mayakovski.
Hem de mücadelenin sembolü oluyordu…
Sokaklar hala korkuya teslim olmuştu, onun gençliğinde ki gibi yeraltında değildik, henüz devrim koşulları yoktu ülkemizde, ama onun sesini sesimize rehber ederek durmadan okuyorduk, hayallerimiz vardı, o hayallerimiz gerçekleştirmek istiyorduk!
Sokaklar korkuya değil sevgiye teslim olmalıydı!
Benim için önemli dostlarım ile karşılaştığımı düşünüyordum, her birimiz Mayakovski olabilirdik, çünkü farklı yetenekteki insanlar olarak bir araya geliyorduk!
Kendiliğinden gelmiştik bir araya, hem de korku duymadan cesaret ile birbirimize güveniyorduk…
Artık sokakları keşfetme zamanı gelmişti, yüksek sesle şiirleri okumak gerekliydi.
Korkuyu kaldırıyordu öğrenciler, sokaklarla inmişti. İşçiler ilk büyük grevlerine çıkmışlardı, o güngörmüştük, bir işçinin etrafını on polis kuşatmıştı, demek ki, korkuyu yaratanlar korkuyordu, onun için grev gözcüsünün etrafını kuşatıyorlardı, dayanışmayı engellemek için!
Bütün engellemelere rağmen, dayanışma için tiyatrolar oynuyor, sergiler açılıyor, konserler düzenleniyordu, korkuyu yırtıyorlardı, şairler yüksek sesle şiir okumaya başlamıştı.
Panzerler geçmişti üzerimizden ama hala yazı ve şiir direnmeye devam ediyordu.
Romantik devrimci miydik o yıllar, bilemem, ama kavga sürüyordu dışarıda!
Dergiyi hazırladık, ilk sayısını büyük ustaya adadık, sokakları keşfedeceğimiz umarken, karanlık hücrelerde sesler ile tanıştım. Acılar birbirini kovaladı benim için, artık sokakların sesini arkadaşlarım seslendirmeye devam edeceklerdi, ama ben uzaklara doğru yola çıkacağımı o an bilemezdim.

Not. Adı geçen dergi nitelik adı altında yayınlandı, iki sayı çıkabildi, daha sonra kapandı. o dergide yazanlar her bir kendi alanında yetkin insanlar oldu. Kendiliğinden bir araya geldik, kendiliğinden ayrılmadık, zorunlu bir ayrılık oldu.
Yılmaz Onay, Ankara sanat tiyatrosunda “bu zamlar bana karşı” adlı oyunu grevdeki Netaş işçileri için sahneledi…
İstanbul’da ve Ankara’da dayanışma konserleri yapıldı…
Sivas’ta imece usulü yapılan etkinlikler oldu.
Ankara’da sanat tiyatrosunda “dayanışama” adı altında sergi açtım, açılışta dayanışma için tiyatro oynandı, seyirciden daha çok dışarıda polis vardı!
Aydınlar grev ile dayanışma örneği gösterdiler…
Aralık 2003 Köln

Hiç yorum yok: