6 Ocak 2008 Pazar

ulus devlet, homojen bir topluluğa hükmetmek ister.


bir anımı daha yazayım, nede olsa artık yaşlandım. yaşlanan insan anılarını yazarmış!..
yurtdışına gittiğimde bir şeyi fark ettim, geldiğim topraklara o kadar çabuk uyum sağladım ki, görenler şaşkınlıklarını gizleyemediler. önceleri benim için doğal olan bu durum, başkaları için doğal olmadığını sonradan fark ettim.
gitmeden önce ben bu topraklarda bir azınlık üyesiydim. ilk defa azınlık üyesi olduğumu ortaokulda yediğim dayak ile anlamıştım.
benim zamanımda din dersi seçmeliydi. o yüzden o dersi seçmiyordum. bilinçli olarak seçmiyordum, çünkü sunni inancı benim yetiştiğim kültüre yabancıydı. ilk okulda din dersi içinde arapça bir şeyler öğretilmeye çalışıldığında ezberleyememiş hatta o dersten zayıf dahi almıştım. sonra bu tip ezberlemelerin olduğu derslere karşı hep uzak durmuştum. çünkü bana bir şey ifade etmiyordu ezbere öğretilen şeyler. mantığı yoktu, ezberle ve ders geçene kadar. kısaca köprüden geçene kadar ayıya dayı deme gibi bir durum!
ben ayıya ayı diyenlerdenim, neden dayı diyecekmişim ki?
neyse dayak yedikten sonra anladım ki, ayı her zaman köprü üzerinde dayı oluyor!
din dersine girmediğim için din dersi öğretmeni ahlak dersinde de dini konular işliyordu, bu şekilde beni islamlaştıracağını sanıyordu.
ben de öğrenmiştim ya, ayıya her zaman köprü üzerinde dayı demeyi. dersi geçtim ama dayakta yemiştim çoğunluk üyesi taraftarlarından.
o günden sonra kendi kültürüme döndüm, öğrendim. semah dönmeyi, hem de 15 yörenin semahını , ırkçı olanlardan uzak durmayı ve onlar ile mesafemi korumayı öğrendim.
yaşam içinde insan öğreniyordu.
azınlık üyesiydim ve çoğunluk tarafından dışlanıyordum.
o yüzden kendi kültürümden olanlar ile birlikte olmaya daha dikkat ettim. tabi çoğunluk üyesi olupta diğer kültürlere saygılı olanlarda benim iyi dostlarımın arasında yer aldı. onlar gibi dışlayamazdım, eğer dışlamış olsaydım, onlar gibi sıradan bir kafatasçı olur çıkardım.
benim geldiğim kültürde; kendine ne kadar saygılıysan başkasına da o kadar saygılı olmayı öğretiyordu.
sorunlar kavga ile değil, kafa yorarak çözülebileceğini öğütlüyordu.
pir sultan, hacıbektaş, daimi, hatayi gibi büyük düşünürlerin öğretilerini yaşantımıza aktarmıştık yıllar yıllı. o yüzden dışlanmıştık. camilere gitmediğimiz, oruç tutmadığımız için hemen göze batıyorduk.
bu durumdan rahatsız olup kendini gizleyenlerde vardı yakınımızda ama ne olursa olsun onlar hep dışlanacaklardı. çünkü geldikleri kültür her ne kadar saklarsan sakla bir yerde ortaya çıkıyordu.çıktığı anda yalnızlaşıyorlardı.
azınlık üyesi olduğumdan yurt dışına gittiğimde hiç yabancılık çekmedim bu konuda.
gittiğim ülkede de ben azınlık üyesiydim.
geldiğim ülkede ne yaşadıysam daha bir değişiğini ama temelde aynı olan şeyleri orada da yaşamıştım.
azınlık üyesi olunca tüm dünya ülkelerinde de azınlık olarak yaşarsın!
çok kültürlü ve demokrasinin olduğu ülkelerde ve topluluklarda azınlık üyeleri kendilerini ifade etme hakkına sahip olurlar.
o yüzden her azınlık üyesi demokrasi taraftarı ve çok kültürlülüğü savunur. eğer bunları savunmuyorsa o kişi, kendini saklıyor demektir. yani güya asimile olmuş oluyor.
her ne kadar asimile olmuş olsa da bir zaman sonra kökleri ortaya çıktığında çok samimi olduğu dostları arasından dışlanacaktır. çünkü sunni her zaman sunni, alevi ise her zaman alevi, kürt ise her zaman kürt, laz ise her zaman laz, çerkez ise her zaman çerkez kalacaktır. önemli olan, yaşadığın ülkenin bilinçli anayasal vatandaşlığını üst kültür olarak benimsemektir, yoksa çoğunluk gibi olmak değil.. etiketler sadece çağdaş dünyanın bir ambalajıdır. etiket ya da kariyer ile kimse kendi geldiği kültürü değiştiremez!
ulus devlet, homojen bir topluluğa hükmetmek ister.
ülkemiz ulus devlet olmak için içinde yaşayan tüm diğer kültürleri yok saymış ve onları zorla türk kültürü içinde eritmeye çalışmıştır. bunun en radikal olanı ise 12 eylül ile gerçekleşmiştir.
din dersi zorunlu hale getirilmiş, bu suretle alevi inancı yok edilmeye çalışılmıştır. türkçe dışındaki şiveler diye tanımlanan diller yasaklanmış, kürtçeyi önce dağ türkçesi olarak anlatılmış, o yüzden istanbul türkçesine dönüştürmeye çalışmışlar, fakat güçlü direnç karşısında kürtçe dili kabul görmüştür. kürtçe dilinin serbestliği kazanımı ile, ülke topraklarında, lazca, çerkezce, arapça, arnavutça, yunanca, azerice, süryanice... gibi diller kendilerini ifade edebilme özgürlüğüne kavuşmuşlardır. fakat hala bu dilin ait olduğu kültürler kendi dilini geliştirmek yönünden tam özgürlüğe kavuşamamışlardır.
yok sayılanlar yeniden kendilerini bu topluma var olduklarını ispatlamışlardır.
gelecek, çok kültürlü bir türkiye ile daha güzel olacaktır.
gerçek birlik, gönüllü olarak yapılan birlikteliklerdir, o zaman hiç bir kişide ayrılma korkusu yaşamaz., parçalanma düşüncesi gündeme gelmez. zorla yapılan birliktelikler her zaman zoru gündemde tutar.
sosyal fobilerin olduğu bir toplumda huzur ve mutluluktan bahsedilemez.
yurtdışına gittiğimde, diğerleri gibi kültürel bir şok yaşamadım. benim için başka sorunlar daha önde oldu. daha doğrusu ekonomik sorunlar ile uğraştım öğrenim boyunca.
bir anımı yazayım dedim, ülkeyi yorumladım sanki, çok siyasi oldu değil mi?
o yüzden anılarımı yazarken daha özgül olmaya çalışacağım, yazdım bir kez göndermemekte olmaz. göndereyim dedim.

24.10.2005
ismail cem özkan

Hiç yorum yok: