9 Ocak 2008 Çarşamba

Zenginleşen devlet!

Zenginleşen devlet!

Halk fakirleşirken devlet zenginleşir mi? Şimdi bu soruyu okur okumaz ne aptalca diyebilirsiniz, fakat Almanya’da uzun zamandır uygulanan politikalar sonucunda devlet zenginleşti ve halk fakirleşti.

Nasıl oldu da bu duruma geldik, genel fakirleşirken küçük bir azınlık ve devlet kasası doluyor oldu? İki bloklu dünya tek blok lehine dönerken, yeni bir güç olarak çıkmak isteyen Avrupa Birliği evrensel dönüşümü iyi yorumlayıp, fakat uygulamada sorunlar ile karşılaşınca liberal ekonomi halka yayılmadan küçük bir azınlığın eline toplanır oldu. Bu değişim ise sosyal olduğunu iddia eden partilerin eli ile oldu. Kısaca sosyal partiler geldikleri sınıfa bir kez daha ihanet edip, sermaye yanında durdular. Tarihte buna benzer davranışları göstermişlerdi. Yenidünya düzeni denilen bir dönemde, güçlüden yana olmak onların yaşaması anlamına geliyordu, iktidar gücünü kullanarak liberal politikaları hayata geçirdiler. Üstelik muhafazakar partilerin cesaret edemeyeceği bir cüretle yaptılar.

Yeni dünya düzeni diye öne sürülen politikalar sermeye birikimin ulusal konumdan çıkıp evrensel boyuta taşınması ve bu suretle ulusal çapta büyük olan firmaların başka büyük firma ile birleşimiyle uluslar üstü firmalar dünya ölçeğinde daha rahat hareket imkanına kavuştular. Bu rahat hareket onlara yeni ucuz emek ve yeni alanların oluşmasını da beraber getirdi. Almanya gibi sanayi ülkelerinde ki fabrikalar emeğin çok daha ucuz ülkelere taşınarak emek için harcanan sermayeden bir birikim elde edilmiş ve rekabet koşullarını lehlerine çevirmişlerdir. Tröstleşen firmalar genel merkezleri bir ülkede, üretimi başka ülkede olmak üzere sermeye birikimlerini artırmışlardır. Bu durumda devleti zenginleşen ve halkı fakirleşen ülkelerinde doğmasını beraberinde getirmiştir. Halk fakirleşmekte, çünkü daha düne kadar çalıştığı fabrika kapanmış ve mesleği olanlar işsiz olarak sokağa bırakılmıştır. Eskiden kalan sosyal devlet kurumları teker teker gözden çıkarılmış ya da aşırı derece de sınırlanarak devletin harcamaları azaltılmıştır. İşsizlik yardımı alarak yaşayan insan sayısı artmış, fakat devlet bu durumda dahi karlı konumda olmuştur. Her gün iflas eden yeni firmalar sayesinde yeni işsizler topluma girerken, devlet zenginleşmeye devam etmiştir. Son iki yıl ve gelecek yıl dünyanın en çok kazanan devleti Almanya olması şaşırtıcı değildir. Kazancını halk ile paylaşacağına, daha da tasarruf önlemleri alarak bundan 50 yıl sonraki bütçesini kurtarmaya çalışmaktadır. Günümüzdeki işsizler onlar için büyük sorun teşkil etmiyor, çünkü işsizler toplumsal hareket yapacak bir tepki göstermiyorlar. İki dünya savaşından sonra halk sürekli devlet için tasarruf yapmaya ve özveri göstermeye alışmıştır. Yüzyıllar boyu süren emek mücadelesindeki kazanımlar teker teker kaybedilirken dahi önce devleti düşünmüştür.

1973 yılında bir olay gözümde canlandı. Ford fabrikası Türkiye’ye izine giden işsileri haber vermeden işten çıkarmıştır. Buna karşı izinden dönen işçiler ile birlikte çalışan yabancı işçiler direnişe geçmiş ve ilk kitlesel direniş Ford fabrikasında yabancı işçilerin öncülüğünde olmuştur. Sendikalar direnen bu işçilerin yanında yer almamış, hatta birçok alman işçi işlerinin kaybedeceği korkusu ile direnişe karşı yabancılara saldırmıştır. Yabancı işçiler kararlı direnişleri sonucu Ford fabrikası yöneticilerine geri adım attırmış ve haklarını korumuşlardır. O dönemde iktidarda olan SPD hükümeti, bu durumu tehlikeli bir gelişme olarak yorumlamış ve 1930 yılında kabul edilmiş olan yabancılar yasasını aynen yeniden yürürlüğe koymuştur. O güne kadar işçiler için serbest dolaşım ve aile birleşimi kavramı bir yasa ile sınırlanmıştır. Yabancıların işçi olarak haklı mücadelesine karşı gelen almanlar bugünkü duruma karşı tepki göstermemesi doğaldır, çünkü onlar için önce vatandır, devlettir. Büyük çoğunluk bu içgüdü ile hareket etmeye devam ediyor. Almanya’da bir yasa çıkacaksa bir yıl önceden bildirilir ve bir yıl boyunca oluşacak tepkiler gözlemlenir. Ona göre yasa yürürlüğe girer. Bir yıl boyunca oluşan tepkiler zaman içinde sesi kısılır ve sinikleştiğinde zaten yasa yürürlüğe girmiş ve her şey geçmişte kalmış oluyor. Direniş ruhu Fransa gibi değildir. Bütün sokaklar burada teslimiyetin ruhunu taşır. Eğer gösteri olacaksa da onu devlet organize eder. Devlet istediği tepkileri yükseltebilir, gerekirse sessizliğe bırakabilir. Bu tepkileri inceleyebilmek için Afganistan ve Irak işgalleri sırasında yapılan toplu eylemlere bakmak yeterlidir.

Devlet zenginleşirken, halk fakirleşiyor. Bu sadece Almanya için geçerli değildir, diğer Avrupa ülkeleri içinde geçerlidir. Güçlü devletler ile birlikte dünya politikasını belirlemek isteyen Avrupa silahlanmaya daha önem verir hale geldi. Birleşik Avrupa kendi silahlı birliklerini teknoloji ile donatarak, dünya silah ticareti alanında da söz sahibi olmayı istemektedir.

Halk fakirleşiyor, devlet zenginleşiyor, bakalım halk ya da halklar bu duruma ses çıkarabilecek mi? Çünkü eskiden ulus devleti düşüncesi ile daha bencil olanlar bu birlik içinde kendisini nasıl tanımlayacağı önemlidir. Faşist hareketler Avrupa çapınca ortak hareket etmekteler, bunun ilk ipuçlarını göstermiştir, fakat yine de izleyerek bakmak gereklidir, çünkü faşist hareketin gelişmesi için bir düşmana ihtiyaç vardır. Bu düşman önce Türkler idi, şimdi daha da genişledi, Müslümanlar oldu. İleride daha da genişleyebilir.
İSMAİL CEM ÖZKAN
2.1.2007

Hiç yorum yok: