10 Ocak 2008 Perşembe

Bir bina çöktü!

Bir bina çöktü!

İstanbul Zeytinburnu’nda bir bina çökmüş, yine çığlıklar yeryüzünü kaplamış. Bu sefer bina durduk yere çökmüş, henüz yeraltındaki dev uyanmadan, sallaman yer üstündeki ses gürültüsü, metal yorulması ve başka nedenlerden bina çökmüş. Sonuçta can pazarına dönüşmüş bir alan ve çığlık sonrası sessizlik. Gece yarsı sessizliği bozan bir çatırdama ve yere kapaklanan beton. Beton ses dönüşmüş soğuk bir şekilde. Şaşkınlık içindeler. Deprem mi oluyor diye çevreye bakanlar sonra yıkılan tek binanın kendileri olduğunu görünce ne düşündüler? Deprem olmadan yıkılan bir bina!

Bir yetkili açıklamada bulundu, bu yıkılan bina riskli binalardan biri değil! Riskli olmadığı için yıkıldı. İstanbul şehri içinde kaç risk taşımayan bina var? Peki, bu risk taşımayan binaların kaçının altında fırın? Restoran? Fırın ile iş yapanlar var? Çünkü tahminlere göre fırın bu binaların taşıyıcılarını çürütmüş olabilir! Çürüyen sadece bina mı?

İstanbul’da yine çığlıklar yükseldi, bu çığlıkların altında çocukların gözyaşlarını gördüm. O gözyaşlarının hesabını kim verecek? Zeytinburnu en son depremden etkilenen bir bölge ve bu bölgede çalışmalar yapılmıştı, büyük depreme hazırlıklar. Fakat bu kendiliğinden yıkılan bina gösteriyor ki, hiçbir çalışma yapılmamış, yapıldığı söylenen çalışmalar sayesinde birileri ceplerini doldurmuş. Deprem bile sanayi oldu, o sanayiden ekmek yiyen insan sayısı da azımsanmayacak kadar bir rakama ulaştı. Korku yeni iş alanlarını yaratıyor ama bu yaratılan iş alanlar dahi çığlıkların gökyüzünü kaplamasına engel olamıyor.

Irkçı olanlar bu olaya nasıl bakar diye düşündüm bir an, çünkü ırkçı biri hemen kendi merkezinden bakacaktır! Irkçı biri dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanır, bütün diğer ırklardan üstün olduğuna inanır ve de seçilmiş olduğuna. Bu binada oturanların büyük çoğunluğu doğudan batıya göç etmek zorunda kalmış insanlar olduğunu öğrendim. Burada doğu şu anlamda kullanılıyor genelde, Kürt! Doğuda sadece Kürt yaşamıyor ama doğu denince literatürümüzde Kürt anlamını taşımakta. Azeri, Ermeni, Türk, Süryani … bütün bu değişik kültürler doğu kavramı içinde eşitlenmiş olmakta. Doğudan gelmiş ve çok çocuklu aile. Gazetelerde okuduğum haberde vurgulanmış. Yani üzülecek bir durum yok, sıradan bir olay gibi algılanmış. Haber manşete taşınmış ama çığlık haberde duyulmuyor. Belediye başkanı gibi yetkili kişilerin açıklamaları kalıplar içinde olmuş ve üstten geçirilen bir olay gibi algıladım. Fırın varmış on yıl önce, sonra orası kahve olmuş ve fırın tahmine göre duvarları yakmış ve zayıf düşürmüş diye bilirkişi olarak açıklamış mimar büyük şehir belediye başkanı. Yani araştırma sonucunu dahi beklemeden. Üstünü kapanacak bir vaka olarak tarihimize geçmiş bir olay olacak ve kimse ileride anımsamayacaktır! Sadece yakınlarını kaybedenler anımsayacak.

İstanbul büyük depreme hazırlanıyor, bir şey yok ortada ve bina birden çöküyor! Çığlık gökyüzünü kaplamış ama çığlık kısa sürmüş olacak! Çünkü biraz sonra yeryüzü uyanacak ve günlük yaşamaya devam edecek. Sıradan bir trafik kazası gibi. Metro çalışması nedeniyle çökme tehlikesi yaşayan binalar ne oldu, o binalarda insanlar oturuyor mu? Çok aptalca bir soru değil mi? Çünkü evlerin ve kiraların bu kadar yüksek olduğu dönemde boş kalacak değil ya! Bina yap, nasıl olsa dolduracak birileri her zaman bulunur, eğer çok kötü ise yeni gelen doğulu vatandaşları oturttur!

Deprem sonrası açılan davaların büyük çoğunluğu adaletin yüksek karar mekanizmaları arasında zaman aşımından düştü. Orada düşen sadece davalar mı? İnsanlık mı? Bakın kaç gün geçti ve bir bina yeryüzüne düştü ve çığlıklar yeryüzünü kapladı. Çığlığı sadece canı acıyan duydu, diğerleri ise önceden hazırlanmış açıklamalarda bulundular. Ne değişti dersiniz yaşantımızda?

İSMAİL CEM ÖZKAN
21.02.2007

Hiç yorum yok: