10 Ocak 2008 Perşembe

Betonlar arasından…

Betonlar arasından…

Başka bir şehir gittim, o şehire geldiğim de, geldiğim şehir gibi olduğunu gördüm. Her yer betonlarda donatılmış bir insanlık abidesi gibi duruyordu önümde şehir. Heykellerin arasında dolaşıyor gibiydim. Heykellerin içinde yaşayan insanlar ya da daha geniş açısıyla canlılar.

Beton yaşantımıza ne zaman girdi bilemiyorum ama girdikten sonra insanların suratları betonlaşmaya başladığını düşünüyorum, çünkü doğal gülmeyi insanlar unutmuş ya abartıyorlar gülerken ya da suratlarını asıp ayıpmış gibi çevreyi süzüyorlar. Betonların arasında ki yaşamda gülmeyi anımsatmak için gülme efektleri olan filimler televizyon aracılığı ile evlerimize giriyor. Bakın eskiden şurada şu espriye insanlar gülerdi! Doğal gülmenin yerini yapay gülme alıyor. Günümüzde heykellere de ses efekti verilmeye başlandı, tıpkı şehirler gibi. Betonlar içinde değişik yaşamlar hüküm sürüyor. Bazen börtü böcek ile ortak yaşanırken, genelde daha izole edilmiş ve diğer canlıların yaşamasına olanak vermeyen bir ortam oluşturulmuş durumdadır. Doğadan ve diğer canlılardan uzakta yaşamaya alıştırılan metabolizma şeklide bir yaşam. Doğayı sadece belgesellerde görülen bir izlenir kılmışız. Yaşanan doğa dışında dünyayı yok eden bir yaşam. Yok ederken yeni bir yaşam kurulmuş durumdadır. Beton içinde, beton suratların ve ilişkilerin olduğu yaşam.

Başka bir şehre gittim, baktım geldiğim şehir gibiydi her yer, sadece sokak isimlerinin olduğu tabelalarda isimler farklılaşıyordu. Her biri birbirine benzeyen dükkanlar, alışveriş sokakları ve kalabalık insan topluluğu. Her şey aynı. Çocukların çığlıkları ve insanların sesleri de aynı gibi geldi. Konuşulan dil farklıydı ama sesler aynıydı! Betonların içinde oluşturulmuş yaşamda tıpkı beton gibi kırılmakta ve parçalanmakta. Günümüzde parçalanmış aileler ne kadar çoğaldı, neden sokakta yaşayan çocuk sayısı arttı? Bu betona benzeyen yaşamımızdan kaynaklanıyor olmasın?

Üst üste konmuş katlar halinde oluşturulmuş yaşam alanları evler. O evler içinde sevişme çığlığı da olmakta, kavgalarda. Sessiz bir şekilde televizyon seyreden de, yüksek ses ile dinlenen müzik parçaları da. Her yaşam alanında farklı sesler yükselmekte, fakat ortak bir şey var, her biri de belli bir alanda, belli bir sınır içinde yaşayan kapalı bir toplumunun bireyleri olarak yaşamaktalar. Hareket alanları daraltılmış, sevgisiz ve doğadan koparılmış yaşam! Şehirleri bağlayan yollarda ise farklı yaşamları gözlemek istiyorsanız eğer, toplu taşım araçlarına binmeniz yeterli. Grup olarak seyahat edenlerin yüksek ses ile birbirleri ile konuşmaları ve zorlama gülmeleri ile karşılaşabilirsiniz. Tıpkı şehirdeki gibi yaşamaktalar. Kendi içlerinde ve dışarıya kapalı bir yolculuk, tıpkı yaşam gibi. Beton içinde yaşarken dünyadaki gelişmelere karşı duyarsız olan insan topluluğu olduk. Suların kesilmesinin sebebini dahi düşünmeyen, gidip marketten bir şişe su alıp tüketen bir topluluk. Yanı başımızda çığlıkların yükselmesine duyarsız ve hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşayan, hastalanmayacakmışız gibi çalışan bir insan topluluğu. Tüketen ve üreten. En çokta doğayı yok eden bir topluluk. Doğayı yok ettiğimizin dahi farkında olmayan, betonlaşmış bir topluluk. Kristalleşmiş ve içine kapalı bir toplum.

Bütün dünyanın kendi konuştuğu dili konuşan bir birlik olması gerektiğine ve üstün olduğuna inanan bireyler topluluğu olduk. Ölmek istediğimizde, öldürmeye yönelen çılgın bireyler topluluğu. Dış dünyanın aslında hep kendisini yok etmek istediğine inanan ve kendisine düşman yaratan bireyler topluluğu olduk. Kendisi gibi olmayan ve düşünmeyene düşman gözü olarak bakan ve toleransı düşük olan bireyler. Yaşam beton gibi parçalanıyor ve bizler o beton yığınları ve tozları arasında kendi kapalı dünyamızda yaşamaya devam ediyoruz.

İSMAİL CEM ÖZKAN
26.02.2007

Hiç yorum yok: