10 Ocak 2008 Perşembe

Acı, içimde gözyaşı oldu!

Acı, içimde gözyaşı oldu!

Bir Pazar günü gazeteleri okuyorum, içimde bir yaralı güvercinin acısı var. Haber başlıklarına bakıyorum, iki gün öncesini düşünüyorum. İçimdeki acı geçmemiş, daha da artmakta. Katil yakalandı denmekte ve bir 17 yaşındaki genci tetikçi olarak görmekteyim. Gazetedeki resimlerine bakıyorum. Soğuk gözlerinin olacağını düşünerek bakıyorum. Saçlarının kesimine. Katil işte karşımda ama katilin katil olma koşulunu yaratanlar ortada yok. Gözlerinde onları arıyorum. Katil nasıl katil olur?

Trabzon son dönemlerde çok kültürlülüğü ve manastır ile değil, katilleri ve linçleri ile gündeme geldi. Şehir büyümüştür, göç almıştır, kenar mahallerde yeni bir kuşak yetişmekte. Camiye giden ve yalnız çocuklar. Gelen şehit olduğu söylenen cenazeler. Cenazelere katılan çocuklar ve orada edilen yeminler. Yüreklerine işlenen öç alma duyguları. Cenazeler yeni cenazeleri davet ediyor. Cenazelere katılanları izleyen birileri olmalı, onları yönlendiren ve biçimlendiren. Kalbi öç ile dolan gençleri seçiyor, o biri. Yaşları da ufak olmalı, ceza hukukunu da düşünüyor, seçici kişi. Seçilen kişiler birer birer kendileri gibi olmayan ve düşünmeyenleri öldürmeye yönlendiriliyorlar. Peki, nasıl yönlendiriliyorlar? Ne vaat ediliyor?

Sorular, sorular kafalarımızın içinde dönüp duruyor. Soyadı dahi Türkçe olmayan biri Türklük adına cinayet işliyor. Önce namaz kılıyor, Allaha yakarıyor, fakat dinlerde katilin Allah katında hiçbir sözünün önemi yoktur. Katil ne İslam, ne Hıristiyan, ne de Yahudi olur. Çünkü katil birer canidir! Cinayet öncesi namaz kıldığını söyleyen katiller son dönemde arttı. Danıştay saldırısını yapanda namaz kılıyor, yaralı güvercini de öldüren namaz kılıyor. Linç yapanlarda önce namaz kılıyorlar! Menemen’de namaz kılınan mekandan çıkıp cinayet işleyenlerde oluyor. Daha yakın tarihimizde din elden gidiyor diyerek Maraş, Çorum; Sivas olayları unutulmasın. O katliamlarında ortak noktası aynıdır. Peki bu çocukları namaza gönderip, eline silah veren kimler? Abdi İpekçi’yi öldürenler şimdilerde devleti temsil ediyorlar yurt içinde ve yurt dışında. Sorular kafalar düştün mü, cevap aramalarda artar. Ortak noktalar yakalanır, ortak noktaları biliriz de, katilin arkasındaki gücün resmi net olarak ortaya serilmez. Hep karanlıkta kalır ve ileride yapılacak cinayetlere zemin hazırlanır. Çünkü ülkemizde katil bulunur sorun çözülür mantığı yatar. O yüzden kan davası gibi utanç gelenekler hala ülkemiz topraklarında yaşar. Üstelik katillere de bizde acımak vardır, onları kadar kurbanı olarak görürüz. Onlar için sürekli aflar çıkarırız, ki yeni cinayetler işlesin diye.

Katilin resmine bakıyorum, dağınık saçlarının altındaki yüzüne. Gözlerine bakıyorum, acaba ona silahı verenin resmini görür müyüm diye. Sadece reisime bakıyorum, elinden kan sızan çocuğa. Cinayeti hazırlayanların zafer dolu ifadeleri acaba gözlerinde görür müyüm diye. Çünkü o yaralı bir güvercini vurdu, bizim geleneğimizde ise yaralı güvercine el kalkmaz, öldürülmez. Bir gelenek daha yok edildi, katledildi güvercin, kalabalık arasında.

Trabzon’da bir şeyler oluyor, 12 Eylül öncesi Malatya’da bir şeyler olduğu gibi. Bir zamanlar Malatya katil üretiyordu, şimdi Trabzon! Bir olaya bakarken tarihi süreci göz önüne alınmalı, sadece faşistler yaptı bu işi demek sorunu görmemek demektir. Hemen isim vermeyelim, isimlendirmeyelim. İsimlendirilirse eğer, katile olanağı yaratan kişileri göremeyebiliriz. Bu düzenli ve sistemli çalışan bir yapının üst bölümünden görülen iz düşümüdür. Bir cinayet gerçek anlamda analiz edilmez ve sorunun üzerine gidilmezse yeni cinayetlere davetiye çıkardığını bilmemiz gerekir. Yeni cinayetleri önlemek için, bu cinayet her yönü ile araştırılmalı ve altındaki hep karanlıkta kalan yüz ortaya serilmelidir.

Ülkemizdeki bir başka bakış açısı da ortadan kaldırılmalıdır, ölen hep suçludur! Hayır, ölenler suçlu değildir, onlar birer güvercindir! O tahrik etmeseydi öldürülmezdi anlayışı yıkılmalıdır, onun yerine katili gerçek anlamda tanımlamak ve sadece tetikçiyi katil olarak görmek anlayışından kurtulmalıyız.

İSMAİL CEM ÖZKAN
21.01.2007

Hiç yorum yok: