9 Ocak 2008 Çarşamba

Başka açıdan…

Başka açıdan…

Takvim yaprakları azaldığında insanda bir hesaplaşma duygusu ve de dürtüsü ağır basar. Ben de o duygular yok ama bana gelen mailler sonucunda o duygu ile karşı karşıya kaldım.

“Bizim kültürümüzde genel olarak zorluklara meydan okuma, ilerleme ve gelecek kavramları yok.” (Türki el Hamid, Şark ül Evsat gazetesi, 19 Aralık 2006)

Kaderimize fazla güveniyoruz, ondan dolayı önlem almadan ve önümüze bir perspektif sunmadan yola çıkmaya hazırız genelde. Yola çıktığımızda başımıza gelenlere bakıp ağıtlar yakarız, yıllar sonra kaybettiklerimizi arar hale geliriz. Bir zor karşısında boynumuzu büker ve başımıza geleceklerin kader çizgimiz olduğuna inanırız. Tepkilerimizi en yakınlarımıza gösteririz ama toplumsal tepkiden hep uzak dururuz. Boynumuz hep güçlüden yana büküktür, kendimizden zayıf olanlara karşı ise zorbayızdır.

Birinci dünya savaşı ve öncesi hakkında birçok yanlış bilgiler ile yüklü olduğumuzu arkadaşlar ile konuşurken bir kez daha karşılaştım. Bizler için tarih, orta eğitimde öğretilen resmi tarih olmuş. Ondan sonra tarih konusunda hiç düşünmemişiz ve hep doğru kabul etmişiz. Bugün kafa karışıklığının en büyük sebeplerinden biri, resmi tarihten kurtulmuş beyinlerimizin olmaması. Resmi kafa ise toleranslı değildir, karşısındakini düşünmeden yok etmek ister. Çünkü resmi tarih bakış açısında tek doğru vardır, o da devletin çıkarlarını gözeten tarihtir. Değiştirilemez deriz ama zaman içinde birçok tarihi bilginin değiştiğini bilmeyiz. Her dönemde sanki aynı tarih öğretiliyormuş gibi algılarız.

Birinci dünya savaşının çıkması bizi pek ilgilendirmez, çıkmış çıkmasına da bizim savaşa girişimiz tartışma konularımızdandır. Üç ittihatçı parti liderinin alman hayranlığı söylenir. Savaşa giriş sebebimiz bu üç adam üzerine yıkılır. İttihat ve Terakki Partisi dönemin padişahına karşı askeri darbe yapmış ve 2. meşrutiyeti ilan ederek, ülkemize göreceli de olsa hürriyet getirmiştir. Parti iktidara gelmiş ama sorunlar içinde boğulmuştur. İktidara gelirken sorunlar ile bu kadar içli dışlı değildir ve iktidardayken çözüm üretmek ile yükümlüdür. Parti o kadar birikim içinde değildir, zorluklar yaşar, çalkantılar geçirir. Hürriyet getirenler hürriyeti yok etmişlerdir. Eski rejimden daha ağır koşullar oluşmuştur. Balkanlar gitmiştir, ülke sürekli toprak kaybetmektedir. En önemli verimli topraklar ve yetişmiş insan bu savaş ile birlikte karşı tarafta kalmıştır. Yetişmiş elemanı olmadan, birikmiş sermayesi olmadan ülke düzlüğe çıkarılması için parti kendi bildiğince önlemler almaya çalışmıştır. Dışarıdan gelen savaş dalgaları ülke topraklarında sert rüzgarların esmesi sonucu, halk fırtına biçerken, iktidar yeni çıkış yolları aramaktadır. Bütün birikimleri ile dışarıdan borç aramak için kolları sıvamış olan iktidar, borçlar içindeki hazineden bütçe çıkarmaya çalışmaktadır. Bölünme korkusu ve küçülme korkusu parti liderlerin beyinlerine işlemiştir, çünkü iktidar kavgasında en önemli gerekçeleri bu konu idi. Ülke birlik ve bütünlük içinde çağdaş ülkeler seviyesine çıkacaktı.

Birinci dünya savaşı başlamış ve Almanya kendi gücü ile Fransa ve İngiltere ve ortaklarına karşı başarılı bir cephe savaşı vermektedir. Batı cephesinde yeni savaş taktikleri uyguluyor, Belçika topraklarında cephe savaşı yapıyorlardı. Savaşın başlamasından önce Osmanlıya ait boğazlar İngiliz ve Fransız savaş gemileri ile kontrol edilmekteydi. Savaş ile birlikte boğazlar ulaşıma kapanmıştır. Onlar Osmanlıyı yanına almamaktadır. Hasta adam topraklarında gözleri vardır, yeni enerji kaynağı petrol bu topraklardadır. Savaş en korkunç yüzünü henüz göstermemiştir, batı cephesinde sürmektedir. Batı cephesinde Almanya galiptir. Tecrübeli ordusu ve teknolojisi sayesinde üstünlük kurmuştur. Bu üstünlüğe karşı İngiltere ve Fransa birlikteliği bir şey yapmak zorundadır. Topraklarına göz yumdukları Osmanlıyı savaşa iteklemek. Boğazlar kontrol altında olmasına rağmen iki alman gemisi boğazdan geçmiştir. İki savaş gemisinin olmayan Osmanlı donanmasına katılması sağlanmış ve bu savaş gemileri bir süre sonra Karadeniz açılacak ve savaşa girişimizin nedeni olacaktır.

Karadeniz bizim yok oluşumuzun başlangıcıdır. Çünkü bir Osmanlı denizi olan Karadeniz’i Ruslar ile paylaşıyorduk. Kuzey Karadeniz bizden çoktan kopmuştur, Ruslar oralara yerleşerek sıcak denizlere açılacağı günü beklemektedir. Bu fırsatı iyi değerlendirecektir, çünkü hasta adam durmadan parçalarını kaybediyordu. Savaş başlamıştı ama üç parti liderinin isteği ile olmamıştı, çünkü bu savaşa iten ve bizi Almanların yanına gönderen Fransa ve İngiltere idi. Çıkış yolu arayan ve her kapıyı çalan liderler Almanya’dan yanıt almıştı. Fakat Almanya Osmanlı’nın savaşa girmesini istememektedir bu aşamada. Çünkü savaşta önemli başarılara imza atmıştır, atmaya da devam etmektedir. Osmanlı ülke olarak savaşa girmesi batı cephesindeki üstünlük durumunu değiştirmiştir. Alman başbakanı o günü şu sözlerle özetler, ‘Türklerin savaşa girmesi kolumuzu kesti’. Evet Türkler Almanların yanında savaşa sürüklendi ve Almanların batı cephesindeki üstünlüklerini kaybetmesini yanına getirdi. Belçika cephesinde bir milyon insanını kaybetti, çünkü yetişmiş askerlerini doğu cephesine göndermek zorunda kalmıştı. Doğu cephesinin ucu bucağı yoktu. Sınırlı teknik donanımı olan Osmanlı ordusu savaş yorgunuydu. Savaşacak durumu yoktu. Askerler ayaklarını sürüyerek ve üstlerinde başlarında olmadan savaşıyordu. Belki birçok asker on yıldır vatanını görmemişti, o cepheden bu cepheye gidip savaşıyordu.

Alman kralı Osmanlıdan cihat ilan edilmesini istedi, belki İngiliz ve Fransız oyunu bozar düşüncesi ile. Çünkü bu iki ülkenin sömürgelerinde önemli bir İslam’a inanmış vatandaş yaşamaktaydı. Onlar ayaklanırsa ve cephede savaşmakta olan İslam insancındaki askerler geri çekilirse İngilizler ve Fransızlar güç durumda kalabilir ve bu şekilde yeniden Almanya üstünlüğü kazanabilirdi. Savaşa girişimizin üzerinden bir süre geçtikten sonra halife aynı zamanda padişah cihat çağrısı yaptı. Bu çağrıya gerekli tepki gelmemişti. Araplar sessiz kalmış ve izlemekle yetinmişlerdi. İşte iktidar partisi ve onun devamı olanlar Araplar bizi arkadan vurdu söylemi bu cihat karşısında sessiz kalmaları üzerine sürülmüştür, aksi halde Araplar ne Türkler yanında ne de karşısında savaşmıştır. O kadar isteksizdirler ki, bir iki tren bombalaması olayına zor ile katılmışlardır. Araplar ile Türkler arasında bir iki alan dışında çatışma olmamıştır. Arapların arkadan bıçaklaması kavramı sessiz kalmalarında yatar, yoksa gerçek anlamda dört halifenin üçünün bıçak ile arkadan öldürmeleri anlamında değildir. Araplar ve diğer Müslümanlar genel anlamda sessiz kalmıştır, birkaç değişik ülkede direnişler olmuş ama yeteri kadar etkili olamamıştır.

Sonuç itibari ile üç lider hayran olduğu için savaşa girmedi, savaşa girişimizi isteyen Fransa ve İngiltere’dir. Ve sonunda amacına ulaşmışlardır. Savaşa girmeden önce İngiliz ve Fransız uçakları ile ülkemiz topraklarına atılan bildirileri gün yüzüne çıkarılsa, savaşa nasıl sürüklendiğimizi daha iyi algılayabiliriz. Resmi tarih birçok kahraman/ hain yaratmıştır, yaratılan kahramanlar/ hainler yeni kurulan devlet için gerekliydi. Yaratılan sadece yeni tarih değil, beyinlerinde şekillenmesini de getirdi. Düşünmeden bize verileni olduğu gibi kabul ettik.

İSMAİL CEM ÖZKAN
28.12.2006

Hiç yorum yok: