9 Ocak 2008 Çarşamba

Bir mektup ve düşündürdükleri…

Bir mektup ve düşündürdükleri…

Eski generaller bir bildiri gibi mektup yazmışlar ama altına imza atmayı unutmuşlar ve gönderilmesi gereken yere göndermişler. Genelkurmay başkanlığına gönderilen yazı mektup değil dilekçe olabilir! Ama kendileri eski asker oldukları için olsa gerek mektup göndermişler!

Mektup bir rica ile kamuoyunda duyurulmuş. Genelkurmay gazetecileri de bu gelen mektubu hemen basına aktarmışlar ve rica yerine gelmiş oluyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça devlet milliyetçiliği kendi ülkesindeki gelişmelerden kuşkuya düşmüş olduğunu gösteriyor. Çünkü 83 yıldır oluşturulan ve öncesi de elbette olan bu devlet milliyetçiliği en büyük yarayı alıyormuş gibi gözüküyor, fakat bu göreceli bir durum. Asker kendisini devlet milliyetçiliğinin bekçisi olarak görmeye devam ediyor ve bu bölünmez ülkenin yegane temsilcisi olarak görmekte, üstelik korumakta sorumlu olduğu halka güvenmiyor. Halka rağmen oluşturulan bu devlet milliyetçiliği büyük bir tökezleme dönemine girdi. Göreceli olarak tökezleyen devlet milliyetçiliği yeni bir biçime de bürünebilir. Devlet rejimi uzun zamandır değişim göstermekte, bu değişim askerin kontrolü altında yapılmaktadır.

12 Eylül bilindiği gibi rejimi korumak ve devlet milliyetçiliğinin yeniden düzenlenmesi olarak geldi. Uygulamada hemen etkileri gözükmeyen yeni ülke düzenlenmesi zaman içinde amacına ulaşmış ve solun boşluğunu ılımlı İslam ile doldurmuştur. Ilımlı İslam doğal olarak din ile devleti barıştırmış ve diyanet işleri günlük yaşama müdahil olan açıklamaları fazlalaşmıştır. Diyanet işleri başkanlığı bir anda önemi artmış bir devlet kurumu olmuştur. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen ama uygulamada omurgasız olan politikalar 12 Eylül sonrası iktidara gelmiş ve sadece kendi cebini doldurmayı sistemleştiren liberal politikanın rüzgarına kapılmış, sonuç olarak sosyal politika uygulayacaklarına proje üretme adı altında birkaç kişiyi zengin etmişlerdir. Sosyal demokrasi adına iktidara gelenler iyi bir sınav vermiş, panzer altında kalan solu hepten ve içten yok etmiştir. Belediye yönetimlerini kaybeden sosyal demokrat partiler kaybettikleri belediyelere sadece dışardan bakmakla yetinmişlerdir. Kendi dönemlerinde başlayan projeleri ılımlı İslam görünümlü milliyetçiler yerine getirmişler, onlarında omurgasız ve ilkesizliklerinin üstünü yaptıkları işler örtmüştür. İş yapar gibi gözüküp, onlarda liberal politika gereği yeni holdinglerin oluşumuna destek vermişlerdir. Sol yoktur, çünkü onun üzerinden panzer geçti! Yerine gelen ise, getirenler tarafından şimdi korkunç olarak gösteriliyor. Ve ona karşı kırmızı elma koalisyonu destekleniyor!

Eski generaller bir mektup yazmış, yazdıkları mektupta ricada bulunmuşlar, bakalım bu rica kim veya kimler tarafından yerine getirilecektir? Cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkemizde hep önemli kavşaklar olmuştur, o kavşakta ayağı kayıp yere düşenler, şapkalarını alıp yeniden ve yeniden iktidar olmuşlardır. Şimdi düşeceklerde şapkalarını belki yerden almayacaklar, ama yeniden iktidara gelmeyeceğini kim söyleyebilir. O yüzden bir bardakta fırtına çıkaranlar, devlet milliyetçiliğinin henüz oturmadığını gösteriyor. Halka rağmen yapılan reformlar yeteri kadar taraftar bulamıyor.

Bu arda da bir dip not yazayım, çünkü Alevileri rejimin sibobu olarak gösteren yazılar okuyorum. Aleviler rejim içinde ve resmi devlet milliyetçiliğinde yerleri yoktur. Yok sayılan bir inanç topluluğu nasıl olur da devletin geleceği ve laikliğin bekçileri olur? Aleviler bu düşünülen cumhuriyet içinde hiç rolleri yoktur, aksine yok edilmesi gereken ve sunileştirilmesi gereken bir topluluk olarak yıllardır asimilasyon politikası altında ezilmektedirler. Hiçbir zaman devlet bekçileri tarafından onlar kendilerinden görülmemiştirler. 83 yıllık asimilasyon birçok Aleviyi Cuma namazına gider kılmıştır, kısmen de olsa başarıya ulaşmıştır.

İSMAİL CEM ÖZKAN
4 Aralık 2006

Hiç yorum yok: