9 Ocak 2008 Çarşamba

Tarihi yeniden yorumlarken…

Tarihi yeniden yorumlarken…

Tarih bildiğimiz gibi objektif olamaz. Zamana göre tarihin yorumu değişir. Kim iktidarda ve güçlü ise tarih ona göre yorumlanır, onun görüşü doğrultusunda tarihte kanıtlar bulunur.

Evren teknoloji sayesinde küçülürken, tarih yorumlarında da bir evrensel boyut yakalanmaya başladı. Ulus devleti sınırları içinde olan tarih yorumlar çatırdamaya ve yalanları ortaya dökülürken, bir başka yerde daha büyük bir yalanda tarih adına uygulamaya kondu. Global açıdan bakınca tarihin içindeki dip notları da görülmez olur. Genel içinde senin duruşunun önemi yoktur. Irak savaşında kaç kişi öldü olarak bakar tarihçi, oradaki mücadele ve boyutu nedense gündeme getirmez.

Konuyu biraz açmak açısından daha çıplak ve vurucu örnek seçeyim. Hepimizin bildiği bir savaş yaşanmış tarihte. Alman hükümeti o dönemde Yahudi soykırımı yapmak ile suçlandı ve kanıtları ortaya serildi. Evrensel anlamda Yahudi soykırımı tespiti yaptık. Bundan hiç birimizin kuşkusu yok. Çünkü görülen kanıtlar ve verilen mahkeme kararları ile bu tarihe geçti. Fakat biliyor muyuz, Almanya bu konudan dolayı mahkum oldu mu? Nürnberg mahkemeleri birçok suçu hasıraltı etti, göstermelik bir davadır desem acaba ne tepki alırım? Konuyu dağıtmadan anlatmaya devam edeyim. Bir gün olur ya Almanya güçlendi ve dünyayı yönetecek kadar bir güce erişti. Yani bugün Amerika’nın rolünü oynuyor! Bu durumda Almanya Yahudi soykırımı yaptı diyecek kaç insan var olabilir? Çünkü dünyayı bir bütün olarak görürsek ve güç Almanların olduğu bir dünyada iktidardaki bir yönetime aslında sen suçlusun diyecek biri olsa ve o iktidarda da bir Bush gibi biri olsa ne olur?

Bu hayali durumu bir an gerçek gibi düşünün ve dürüstçe kendinize cevap verin! Almanya hakkında olumsuz bilgi verecek insan sayısı ne kadar olur? Gençlik alman bayrakları ile süslü askeri elbise giyip, Nazi selamı vermeyeceğini kim söyleyebilir? Bugün amerikan askerleri gibi saçlarını kesen, onlar gibi sakal bırakanlara bir bakın anlarsınız dediklerimi! İktidar yani güç kimde ise tarih onun bakış açısına göre yorumlanır. Eskiden ulus devlet sınırları içinde oluşan tarih vardı, şimdi o çatırdıyor ve yeniden yorumlanıyor. Gerçekler bu kez farkı bir şekilde beyinlere yansıyor, fakat eski ulus devletinin yaratmış olduğu tarih düşüncesi de direnmeye devam ediyor, erken de gerçekleri çarpıtıyor ve kendisine yeni taraftar bulmaya çalışıyor.

Bugünlerde aleviler yeniden siyaset sahnesine müdahil olmak istemekteler, fakat bu müdahale biçimi içinde ulus devlet tarih tezini savunanlar da kendilerine doğal bir taraf bulmuş gibi sevinç içindeler ve planlarını ona göre planlamaktalar. Fakat ulus devletin tarihini yazanlar bilir ki, aleviler bu ulus devleti içinde hep yok sayılmıştır. Onların cem evlerini yasaklayanlar, yok sayanlar sanki kendileri değilmiş gibi, şeriat geliyor, ona karşı duralım cephesi oluşturup, kendilerinin yanında Alevileri görmek istemekteler. Aleviler neden onların yanında yer alsın ki, çünkü onlar hep yok saymışlardı bugüne kadar. Ne geldiyse başlarına ulus devletin tarihinin yazanların ideolojileri yüzünden gelmişti. Zorunlu din dersi, asimilasyon hep bu ulusçuların eseri değil miydi? Cephe oluşturarak güya kendi düşmanları ile savaşıyorlar. Çünkü ulus devleti tarihçileri her dönem kendilerince düşman yaratmıştır. Ayakta kalmalarının tek sebebi cephelerin var olmasıdır. 83 yıllık iktidar döneminde hangi sorunu çömüşler? Kürt sorunu, alevi sorunu, azınlıklar? Ermeni sorunu, hangisini çözmek için ciddi adım atmışlar, hep yok saymışlar ve hep asimile etmek için uğraşmışlar. Sorunun ortadan kaldırılması için dersim olayında olduğu gibi hepten yok etme ve sürgün politikasını benimsemişlerdir. Gelişen sol muhalif hareketine karşı Maraş, Sivas ve Çorum olaylarında olduğu gibi alevi kesime saldırmaktan geri durmamıştır. Orada yapılanlar bir faşist saldırıydı, onu bile doğru dürüst kabul etmiyorlar, suçluları hala aramızda dolaşmaktalar!

Aleviler Osmanlı rejimi altında da yaşadılar, yani şeriat düzeni altından da yaşadılar, bugünde yaşamaktalar. Her iki rejim altında da sömürüldüler ve asimile edilmek istendiler. Aleviler şimdi siyasete müdahil olarak, hukuk devleti içinde gerçek anlamda kendi kimlikleri ile var olmak istemekteler. Okullarda ki asimilasyon aracı olan zorunlu din dersine karşı direniş göstermekteler. Çünkü varlık sebebini ortadan kaldırmak isteyen ulus devleti tarihçileri saldırılarını sürdürmekteler.

Alevileri kendilerine yandaş görenler, şu söylemi söylemeden durmuyorlar; ‘laik, çağdaş hukuk devletinin esas bekçileri Alevilerdir!’ Bugüne kadar yapılanlara bakalım, acaba aleviler gerçek anlamda toplum içinde kendi kimlikleri ile tanındılar mı? Tanınmayan bir inanç toplumu nasıl olurda kendisini yok eden laik devletin bekçisi olur? Laiklik anlayışının yeniden yapılması gereklidir, bu şekilde belki aleviler resmen hukuk devleti içinde tanınır ve üzerlerinde olan asimilasyon silahı kalkabilir. Demokrasinin bekçisi denmektedir, peki sormak gerek demokrasinin bekçisi aleviler ise, neden demokrasi için müdahil olmalarına izin verilmiyor, demokrasi adına iki de bir demokrasiyi ortadan kaldıran ordudur, demokrasinin bekçisi! Aleviler değildir. Çünkü onlara bu olanak hiç verilmemiştir. Yok sayılan bir topluluk müdahil olmaz, olsa olsa devletin düşmanı gözü ile bakılır, ki hep o şekilde ve güvenilmez olarak bakılmıştır, ordu içinde düzende dahi alevi yoktur. Ordu var olan laik, Kemalist devletin bekçisidir, fakat gerçek anlamda laik ve çağdaş devletin bekçiliğini yapan Alevileri ise hep suçlu gibi görmüş ve her darbe sırasında onlara yönelmiştir. Çıkarılan bütün hukuk kuralları Alevilerin ve diğer azınlıkların aleyhine olmuştur.

Günümüzde tarih Amerikan egemenliğinin bakış açısına göre yeniden yorumlanıyor. Onların çıkarları doğrultusunda Afganistan’da, Irak’ta, Somali’de yapılan vahşilikleri görmüyoruz. Bütün dünyaya ihraç edilen neoliberal politika halkaları birer fakirlik cenderesine atarken, eşitsizliği daha da körüklerken sesimiz çıkmıyor, sadece bakmak ve sessiz kalarak kendi sorunlarımız8ın içinde ayakta kalma mücadelesi yapmaktayız. Global politikaları ile kendi düşüncesini ve yaşam tüm dünyaya dikte eden Amerika karşısında, gerçek anlamda direniş yoktur. Çünkü neo liberal politikaların en çok zarar verdiği kesim olan işçi sınıfı, kendi içinden çıkan sosyal demokratların ihanetleri ile örgütsüz ve güçsüz kalmış durumdadır. Şimdi var olan politikalar karşısında kendi konumunu koruma mücadelesi vermektedir, siyasi olarak müdahil dahi olamamaktadır. Son yıllarda yapılan işçi sınıfı temelli direnişler ekonomiktir, siyasi değildir. Bu güç koşullar içinde bir inanç siyasete müdahale etmek ve kendi varlık sebebi olan inancını serbestçe yaşamak istemektedir.

Tarih, yeniden yorumlayabilmek için güç olmak şarttır, aksi halde güç kimin elindeyse tarih onun lehine göre yorumlanır. Objektif tarih yoktur ve zamana göre tarih yorumu değişir!

İSMAİL CEM ÖZKAN
19.01.2007

Hiç yorum yok: