9 Ocak 2008 Çarşamba

Yorumcusuz futbol olmaz!

Yorumcusuz futbol olmaz!

14 Aralık 2006 günü futbol karşılaşması vardı. Yan şehirde olmuş olmasına rağmen ben her zamanki gibi televizyondan seyretmeyi tercih ettim!

Futboldan anlamam, üstelikte genellikle seyretmem. Bir arkadaşın yanına gittiğimde göz ucuyla bakarlım, üstelik fazla yorum getirmeden de izlerim. Ve genellikle zayıf olan tarafı tutarım ve de genellikle tuttuğum takım yenilir.

Akşam Leverkursen Bayer takımı ile İstanbul Beşiktaş takımları uefa kupası nedeniyle karşılaştılar. İki takımdan biri kazanmak zorunda, ötekisinin iki olasılığı vardı. Ben iki olasılığı olanı tuttum. Neyse takım antrenörünün bir Fransız eski efsane oyuncusu olduğunu sunucunun takdimi sırasında öğrendim. Neden efsaneydi onu da bilmiyorum. Sahada 22 futbolcu, üç hakem var, kenarda da bir o kadar yedek oyuncu ve çalıştırıcı olmasına rağmen oyun büyük bir sanayi ürünü gibi pazarlandığını izledim. Bir sanayi olmuştu futbol. O işten para yiyen, para kazananlar oluşmuş olduğunu maçı izlerken düşündüm. Genç yaşlarına rağmen milyonlarca dolar para kazanan iki ayağından ve başından başka yerini kullanmayan oyuncular, onları yöneten çalıştırıcılar. Yeşil sahaya belki adımlarını dahi atmamış olan milyonlarca izleyici. Hepsinin dışında bu 22 + 3 kişinin yeşil sahada belli kurallar içinde birbiri ile mücadelesi üzerinden hiç emek harcamadan milyonlarca dolar kazananlar.

Futbol profesyonel yöneticiler tarafından yönetilen birer kulüpler birliği olmuş. Kulüpler daha çok para kazanabilmek için kendisine ait bir seyirci daha doğrusu tüketici toplumu yaratmış. Ya da izleyici talebi sonucu bu Pazar oluşmuş! Her iki türlü mantık yürütmekte doğrudur, birbirinden ayrılamaz bir durum. Her işten olduğu gibi birde bunlara yapışkan olarak yaşayan birde asalaklar topluluğu var. Hiçbir şekilde sahada oynana oyuna katkısı olmayan ama her türlü Pazar oluşmasına katkı veren gazeteciler topluluğu! Daha doğrusu futbol yorumcuları! Bu yorumcuların aslında meslekleri değildir, futbol yorumculuğu diye bir meslek eğitimi veren kurumdan haberim yok, belki işsiz kaldıklarında işsizlik maaşı almak için çalışma bakanlığına başvurular ama meslek yerine futbol yorumculuğu yazılmaz diye düşünüyorum. Neyse bana dün akşam yansıyan görüntü yorumcuları birer asalak olarak gördüm. Onlar futbolcuların alın terinden pay alan ve beslenen kişiler olarak geldi. Belli kuralları olan oyunun yorumunu yaparak ve kafalarda sorular bırakarak oyunun zevkini ortadan kaldırıp birer savaş alanı olarak arenayı tüm dünyaya yansıtıyorlar. Saha içinde iki takımın oyuncuları barış içinde oyun oynamışken, bir bakıyorsunuz saha dışında seyirciler birbirini vuruyor, yaralıyor. İşte bana göre her kişi meslek olmayan mesleğe göz diktiğinden oluyor. Futbol yorumculuğu! Her kişi yorumcu olunca ve üstelik birbirlerinin zıttı şeyleri savunuyorlarsa, çatışma kaçınılmaz oluyor. Ekran başındakiler dahi seviyesiz tartışınca, sokaktaki elbette yumruklarını konuşturacak!

Futbola 22 + 3 oyuncu ve kenarda bekleyen oyuncu ve çalıştırıcılar katkı sunar. Seyirci futbolun kitselleşmesini ve birer karnaval havasında oynanmasına katkı veriri ki, onlarda sanki sahada oynayan futbolcu kadar sonuca etki yapabilir. Peki, futbola direkt olarak etkisi olmayan yorumcular ve profesyonel yöneticiler pazarın daha gelişmesi için profesyonelce taktiler izleyerek seyirciler için sundukları ürünlerin satılmasını sağlarlar. Bu şekilde yeşil saha birer sanayi olur. Sanayici gözü ile bakılınca elbette tüketici ürün fazlalaşır. Takımın renklerine uygun her türlü ürün pazara sürülür ve sınırı belli taraftara bu ürünlerin satılması öngörülür. Bu öngörü ile oluşan pazar kendi içinde özerk çalışır ve dışarıdan bir ürünün girmesi engellenir. Fanatik izleyici yaratıldı mı, fanatik tüketici yaratılmış demektir. Fanatik taraftar ise yorumcular sayesinde geliştirilir, büyütülür. Taraftar yorumcu olunca, elbette taraftara yönelik dergi, televizyon kanalları gibi medyanın her alanı da kullanılır. Futbol günümüzde büyük bir sanayidir. Sonsuz ürün pazarlanır. İngiltere’de olduğu gibi takım için her türlü taşkınlık yapmaktan çekinmeyen bir taraftar kitlesi yaratılır.

Bir maç izledim, Beşiktaş Leverkursen arasında. Ev sahibi takım maçı kazandı. Ben maçı izlerken, Beşiktaş’ın golünü kaçırmışım, oturup şu yorumcuları izleyeyim de, nasıl gol atıklarını izleyeyim! Yorumcusuz futbol olmaz!

İSMAİL CEM ÖZKAN
15 Aralık 2006

Hiç yorum yok: