9 Ocak 2008 Çarşamba

Zeytin, peynir…

Zeytin, peynir…

Kahvaltıda hani, masaya konur. Afiyetle yenir, yanında da çay ve ekmek! Nedir diye sormayacağım zaten biliyorsunuz, kahvaltıların vazgeçilmezi oldular! Onlarsız yapılan sabah yemekleri yemek sayılmaz konumda. Kara zeytin ve peynir! Bir de sımsıcacık bir ekmek!

Gözünüzün önünde canlandı değil mi? Zeytini, zeytinyağın içine yatırıp, baharat ile terbiye etmişseniz, tadına tat katarsınız. Bütün bunları yerken, o anın keyfini yaşarız. Bütün bu keyif anını bozan haberler ile gününüz zehir olabilir. O yüzden kahvaltı öncesi gazetelere pek bakmam, eğer bakmışsam, yeniden keyif alana kadar bekler ve haberlerin etkisi azalınca kahvaltıya otururum. Bugün haberle bakarken ve okurken çok ilginç bir haber ile karşılaştım. Hem zeytin hem de peynirde hile yapmışlar. Zeytin daha kara gözüksün diye boya katıyorlarmış. Peynir daha beyaz gözüksün diye kireç ve tebeşir katıyorlarmış. Hatta bizim bilmediğimiz değişik kimyasal maddeler. Kırmızıbibere kırmızı kiremit! Şimdi bütün bunları bile bile kahvaltının keyfi mi kalır? Çay daha koyu renk versin diye başka kimyasal madde katıyorlardır. Para için insanların sağlığı ile oynayanlar maalesef bu ülkede ceza almadan ve rahat rahat ürünlerini pazarlayabiliyorlar. Paran varsa git süper marketlerden markalı mal alın demekteler. Bu durumda devlet görevini yapmış mı oluyor?

Denetim kalktı, isteyen ürününü istediği gibi pazarlayabiliyor. Açıkta malın satışı yasak dendi, önce sokakta süt satanlar şehirlerden çekildi. Gerçi birçok şehrin varoşlarında hala yaşam mücadelesi vermekteler. Sağlıklı yaşamak için kendisini site içinde hapsedenler, alışverişlerini süpermarketlerin tekeline bırakmış durumdalar. Orada satılanların ne kadarı gerçek anlamda sağlıklı olduğu ise denetim dışındadır. Çünkü tekelleri kontrol etmek kolay değildir! Doğal ürünler adı altında son dönemde yeni bir moda başladı, fakat bunlarında doğal olduğunu düşünmüyorum. Avrupa’da yapılan araştırmaların da diğer ürünlerden pek farkı olmadığını gösteriyor. Köylü kurnazlığı içinde malını pazarlayan ile şehir kurnazlığı içinde pazarlayanlar arasında en büyük fark, pazarlama yönetimdir. Tüketici sonuçta her iki durumda da zarar görmektedir.

Dünyamızın küçülmesi tüketilen malların da hareketi hızlandı. Günümüzde her türlü tüketici ürüne ulaşabiliyoruz. Tıpkı Çernobil kazası sonrası radyosunun ülkemiz toprağına yağması gibi. Sınırlar yok! Sınırları yaratan insan, sınırları ticaret ile yok ediyor. Sınırları yok olması bugün daha çıplak olarak yaşamaya başladık. Ticari mal sınır tanımadan her yere ulaşırken, insan hala sınır içinde yaşamaya devam ediyor. Amerika çöllerde pirinç üretirken, onu pazarlayan firmalarda dünya çapında yayılmaktalar. İnsan sağlığı ile bire bir ilişkisi olan firmalar ulusal firmaların yaşam alanlarını yok ediyor. Kimyasal maddeler ile ve genlerle oynanarak yeni tatlar bulunuyor, yeni sebzeler ve meyveler raflarda gözükmeye başladı. Ürün çeşitliliği adı altında doğada olmayan meyveleri ve sebzeleri yer hale geldik. Hiç sonucunu düşünmeden. Eskiden domatesin, salatalığın bir kokusu olurdu, topraktan aldığını yiyenlere iştah açıcı bir şekilde sunardı, şimdilerde o tat veren kokuları da duymaza olduk. Onlarında boyutları ile oynadık, standart biçim getirildi. Domatesin bile standart biçimi marketlerde yerini aldı. Yeşil aldığın domates, evde kıpkırmızı hale dönebiliyor ve hiç şaşırmıyoruz bu duruma!

Sabah kahvaltısı keyfim vardı, haberlere baktım o keyif hepten yok oldu. Kahvaltı yapmak zorunda olduğumu düşündüğüm için kahvaltı yapıyorum ama sonuçta ne gibi hastalığa kapılacağımı bilmeden. Çünkü kahvaltıda aldığımız zeytin, peynir gibi besinler sık kullanıldığında kanser etkisi yapıyormuş. Tabi aldığınız zeytin ve peynir gerçek anlamda sıhhatli olarak üretildiğinden eminseniz sorun yok. Fakat bilmiyorsanız Çernobil etkisi yapıyor!

İSMAİL CEM ÖZKAN
14.01.2007

Hiç yorum yok: